Ana içeriğe atla

KAHİRE MODERN VE BUZLAR ÇÖZÜLMEDEN ADLI ESERLERDE BÜROKRATİK YOZLAŞMA (IB SÖZLÜ SUNUM)

 


 


Bürokratik yozlaşma, yozlaşmış insanların ve yozlaşmış devlet memurlarının var olan bozuk sistemi daha da bozuk bir hâle büründürmesidir. Bu yozlaşmanın nedenleri arasında “koltuk” ve “makam” kavramlarına gereksiz değer verilmesi, rüşvet, bencillik ve ekonomik sorunlar yer almaktadır. Toplumun genel refah düzeyi yüksek olmadığı zaman toplumdaki her birey kendi geleceğini ve rahatlığını düşündüğünden bürokraside yüksek mevkilere sahip olarak veya yönetimde bir şekilde söz sahibi olarak hem sosyal hem de ekonomik güce sahip olmaya çalışmaktadır.

Bu kısır döngü ise yenilenme ve modernleşme çabası oluncaya kadar devam etmektedir. Yeni bir sistem oluşturuluncaya kadar işler hep daha kötüye gitmektedir. Necip Mahfuz’un “Kahire Modern” romanında ve Cevat Fehmi Başkut’un “Buzlar Çözülmeden” tiyatrosunda modernleşmeye çalışan yozlaşmış bürokratik yapı eleştirilmektedir. Bu sorun birçok devlette görüldüğünden ciddi bir küresel sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Her iki eserde de modernleşmeye, değişmeye ve yenilenmeye çalışan siyasal yapılar görülmektedir. “Kahire Modern” eserinde İngiliz sömürgesinden kurtulup modernleşmeye ve yeni bir devlet kurmaya çalışan toplum anlatılırken “Buzlar Çözülmeden” eserinde ise 1960 İhtilali nedeniyle yenilenme sürecine girilen bir toplum anlatılmaktadır. Bunun en temel nedeni ise bozuk bir siyasal yapının olmasıdır.

Uzamların toplumun bilincini şekillendirdiği de görülmektedir. “Kahire Modern’de” uzam Mısır iken “Buzlar Çözülmeden’de” uzam Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesidir.  Her iki toplumda da din unsuru ve Doğu kültürü ağır bastığından siyasal yapının din ile şekillendirildiği ve insanların inançlarının suiistimal edildiği görülmektedir. Örneğin “Buzlar Çözülmeden” eserinde eşraf kesimde “Hacı” lakabı olan figürler, fakir ve eğitimsiz halkın duygularını ve güvenini sömürmektedir. Bu eşraf kesim aynı zamanda eğitimsiz toplumu “asıl” yöneten ve yönlendiren kesim olduğundan bu durum, bürokratik yozlaşmaya yol açmaktadırlar. Aynı şekilde “Kahire Modern” adlı eserde de üniversitede dini düşüncelerin ağır bastığı görülmektedir. Üniversiteden mezun olanlar ise ülke yönetimine katıldığından din ile siyasal yapının şekillendirildiği anlaşılmaktadır.

Her iki yapıtta da yozlaşmış bürokratik yapıyı daha da yozlaştıran figürler bulunmaktadır. “Kahire Modern” eserinde Mahcup, Kasım Fehmi Bey ve Selim El-Ihşidi yozlaşmış bürokratik yapıyı daha da bozan figürler olarak tanımlanabilir. “Buzlar Çözülmeden” eserinde ise benzer figürler “eşraf kesim” olarak tanımlanmaktadır: Sarıların Mahmut Ağa, Hacı Murat Ağa ve Şeref Hakarar.

Siyasal yozlaşmanın ana unsurları her iki kitapta da kendilerini belli etmektedir. Rüşvet, torpil, kişisel çıkarları ön planda tutma gibi yozlaşmış davranışlar ile bozuk sistem daha da bozulmaktadır. “Kahire Modern’de” rüşvet, torpil ve kişisel çıkarlar nedeniyle bürokratik yapılanmada sadece belirli bir kesimden gelen insanların kabul edilmesi ve bu insanların mevkilerinin hızla yükselmesi bu duruma bir örnek olarak gösterilebilir. Aynı şekilde, Kasabaya atanan tüm kaymakamlarda görünen ortak sorun eşraf kesimden rüşvet alarak adalet kavramının tamamen yok edilmesidir.

Yönetimde söz sahibi olan figürlerin kendilerinin yenilmez ve yıkılamaz olduklarını düşünmeleri de yozlaşmanın artmasına neden olmaktadır. Selim El-Ihşidi, başkanın değişme olasılığına rağmen kendi mevkisinin yükseleceğini düşünmekte ve endisini sistemin yenilmez gücü olarak görmektedir. Diğer yapıtta da ağalık sisteminin yıkılamayacağı ve sonsuza kadar süreceği düşünülmektedir.

Bu iki farklı kültürün yozlaşmış siyasal yapıları arasında pek çok benzer nokta bulunmaktadır. “Kahire Modern’de”, yönetimde söz sahibi olanların mevkileri, rütbeleri bulunmaktadır. Bu rütbeler; altıncı, beşinci, dördüncü kademe veya başbakan gibi isimler almaktadır. “Buzlar Çözülmeden’de” ise Tahrirat Katibi ve Kaymakam gibi mevkileri ve rütbeleri bulunmaktadır.

Figürlerin “umursamazlığı” da yozlaşmanın devam etmesine ve bu umursamaz figürlerin bu yapıya dâhil olmasına neden olmuştur. Temel prensibi “peh" olan Mahcub umursamaz ve bencil bir kişilik yapısına sahiptir. Bu durumdan ötürü bürokrasideki yozlaşmayı umursamayıp kendi çıkarları, siyasal ve ekonomik güç elde etme isteği ile bu sisteme dâhil olmuştur. Tahrirat Katibi de eşraf kesimin yaptığı yolsuzlukları bilmesine rağmen bu duruma ses çıkaramamaktadır. Bu nedenle kendisi de eşraf kesimin yozlaşmış bürokratik sistemine karşı umursamaz bir tavır takınarak bu sisteme dâhil olmuştur.

Siyasal yozlaşmanın temelinde “değişime karşı” olma ve “direnme” durumu da hissedilmektedir. Bu noktada, her iki yapıtta da değişim ve modernleşmenin karşısında bir değişime direnç çatışması olduğu figürler üzerinden aktarılmaktadır. Eşraf kesim, kendi ahlaksız işlerine karışılmadığı sürece kaymakamın değişmesini önemsememektedir. Selim El-Ihşidi, kendi makamı korunduğu veya bu yapıda yükseldiği sürece başkan değişikliğine karşı değildir. Temel değişim direnci ise “kendi çıkarlarının değişmesi olasılığıdır”.

İsim seçimleri ile sembolik ve metaforik olgulara değinilmektedir. Bu semboller ile bürokratik yapıya ağır eleştirilerde bulunulmaktadır. Başkan Kasım Fehmi Bey'in adı yazar tarafından bilinçli bir şekilde konulmuştur. “Kasım” kelimesi “ezici" demektir. Bu da bu figürün “yönetimde olmayan veya kendi çıkarlarına ters düşen işler yapan insanları” ezdiğini sembolik olarak belirtmektedir.

Selim El-Ihşidi figürünün soyadı da bilinçli bir şekilde konulmuştur. Ihşidîler, 900’lü yıllarda Mısır'da vali olarak görev yapan bir Türk Memlûk hanedanıdır. Bu durum, kitabın geçtiği uzam ve zamanda da Mısır’ın “hanedanlığa" benzer bir biçimde yönetildiğini belirtmektedir. Kişisel çıkarların ön planda tutulduğu “aileye" benzer bir yapı kurulmuştur ve bunun sonucunda bürokratik yozlaşma ortaya çıkmıştır.

Eşraf kesimin avukatı Şeref Hakarar'dır. Avukat olduğu için soyadı “Hakarar" olarak konulmuştur. Yazar ironik bir isim olan “Şeref”i seçmiştir. Şeref Hakarar, bürokrasideki yozlaşmaya neden olan temel figürler arasındadır ve sahte alimliği ortaya çıktıktan sonra da konuşmaya devam etmektedir. Konuşmalarında sürekli laf kalabalığı yapıp kendisinin de içinde bulunduğu eşraf kesimi savunup cahil halkı ezmektedir.

Sonuç olarak, farklı kültürlerde ve farklı zamanlarda benzer bürokratik yapılar ve siyasal yozlaşmalar görülebilmektedir. Benzer sembolizasyonlar, figür ve uzam seçimleri ile bu küresel sorun eleştirilmektedir.

Suzan R. HOFSTEDE

2 Haziran 2022

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...