Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı
doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı
zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba
kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor.
Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve
hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında
da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde
gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar
bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü
kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip
kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için
oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi
alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun
ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böylece -gerçekten abartmıyorum
ders 18.00'de başlayacaktı ve ben tam 17.55'te kayıt yaptırdım- kursa başlamış
oldum. Maalesef hayatınız boyunca bu kurs ve ders işleri hiç bitmiyor. Dershane
bitince sürücü kursu başlıyor, sürücü kursu bitince üniversite başlıyor. Neyse...
Sınavın teorik bölümünü kolayca hallettim
elbette. Zaten çok basit şeyler soruyorlar teorik sınavda. Teorik sınavı
geçince asıl heyecan başlıyor zaten. Direksiyonun başına oturmak...
Öncelikle şunu belirtmeliyim: Araba kullanmak
için hiç ama hiç hevesli değildim. Lise boyunca da "İleride kendime şoför
tutarım." deyip durdum. Tabii ki üniversite yıllarında da araba kullanmam
gereken anların olacağını unutarak söylüyordum bunu. Sanki üniversiteye
gitmeden, liseden mezun olur olmaz avukat olup, anında, hiç iş deneyimi
kazanmadan çok büyük paralar kazanacakmışım gibi bir hayal vardı kafamda. Bunun
gerçek olmadığını bilsem de test çözmek ve ders çalışmak için kendimi motive
etmeye çalışıyordum herhalde, bilmiyorum. Şimdi ise özgürlük adına herkesin
araba kullanmayı bilmesi gerektiğine inanıyorum.
Şimdi ilk kez direksiyonun başına oturma işine
geri dönelim. Öncelikle şunu belirtmeliyim: Manuel araba kullanıyorum. (Kızlar
araba kullanmayı beceremez diyenlere sesleniyorum!) Debriyaj işini derslerde
oldukça kolay kavradığımı düşünüyorum. Manuel araba kullanmanın tek zor tarafı
dik yokuşlarda, arabayı arkaya kaydırmadan kalkış yapmak. Bir de çok yoğun
trafikte tampon tampona giderken kontrollü bir kalkış yapmak. Direksiyonun ilk
başına oturduğumda çok heyecanlıydım. Heyecandan debriyaj pedalına tam olması
gerektiği gibi basamıyordum. Heyecandan bacağım titriyordu. Beş dakika
içerisinde heyecanım azaldı ve güzelce arabayı stop ettirmeden kullandım. Diğer
dersler de oldukça güzel geçti. Yaz tatili olduğundan hava hep günlük
güneşlikti. Hocalarım da araba kullanışımı beğeniyordu ve sınavı tek seferde
geçeceğimden emindi.
Sınav günü geldi çattı. O pazar günü uzun bir
süreden sonra ilk kez sağanak yağmur vardı. Muhtemelen üç aydır bir iki sefer
haricinde hiç yağmamıştı. Ondan sonraki iki ay boyunca da hiç yağmur yağmadı
bir daha. Şansızlık işte. Tam sınav günü yağacağı tuttu. İşin kötü tarafı ben
hiç yağmurda araba kullanmamıştım ve çok gergindim. Sınavım öğleden sonraydı. O
gün sınava son girecek olan kişi bendim. Sabahtan annem benim panik olduğumu
görünce: “Birlikte araba kullanmaya çalışalım, yağmurda kullanmanın zor bir şey
olmadığını gör ve rahatla. Sınava kendine güvenerek gir.” dedi. Ben inat ettim
sabahtan kullanmadım araba. Böylece hayatımda ilk kez sınav anında yağmurda
araba kullandım. Teorik olarak annemden şu bilgiyi almıştım sadece: “Yerler
ıslak olacağı için ani fren yapmamalısın ve normale göre daha yavaş
gitmelisin.” Bu bilgiyle girdim sınava.
Sınavdaki gözetmen hocalar sizleri rahatlatmak
için baştan biraz sohbet ediyorlar. O arada oldukça rahatlamıştım açıkçası.
Bagajdaki ekipmanları sayıp, aracın ön tarafındaki motorla ilgili soruları
cevaplandırdıktan sonra arabanın içine geçtik ve birkaç teorik sorudan sonra
arabayı kullanmaya başladım. Yolda giderken hocalar sürekli “Direksiyon
hakimiyeti çok iyi valla.” deyip durdular. Çok şaşırmıştım. Kendime
güveniyordum ama belki de sınavı tek seferde, hem de yağmurlu bir günde geçemem
diye düşünüyordum. Pür dikkat tüm sinyalleri veriyordum. Şerit değiştirirken aynaları
kontrol ediyordum. Park işlerini de güzelce hallettim. Yokuşta kalkış, ani fren
noktası ve geri geri gitme gibi tüm yapmam gerekenleri güzelce yaptım. Hocalar,
“Ehliyetin hayırlı uğurlu olsun.” dediler. Çok mutluydum. Bir anda bir rahatlama
gelmişti bana. Baştan gerginliğimi hafifçe üzerimden atsam da arabayı stop
ettirmeyecek kadar atmıştım. Ne yalan söyleyeyim sınavı tek seferde geçememe
olasılığını düşünmüştüm sınava girmeden önce.
Sınav başlangıç noktasına geri dönüyordum artık.
Sınava giren son öğrenci olduğum için hocaları istedikleri bir yerde indirdim.
Arabada ben ve sürücü kursundan bir hocam kalmıştı. Hoca bana şöyle dedi:
“Anneni ve hocanı korkutalım. Sınavı geçememiş gibi arka koltuğa otur arabayı
ben süreyim.” dedi. Yüzüne ciddi bir ifade takındı ve başlangıç noktasına geri
döndük. Annem ve sürücü kursundaki hocam da sohbet ediyorlardı. Benim arkada
oturduğumu görünce çok şaşırdılar. Annem durumu oldukça sakin karşıladı ama
hocam şok geçirmiş gibiydi. Bana güvendiği için sınavı tek seferde geçeceğimden
emindi, bunu son dersimizde de bana söylemişti. Sınavım uzun sürdüğünden tüm
aşamaları başarıyla tamamladığımı düşünmüştü ve arkada oturmama akıl sır
erdiremiyordu. Ben de arabadan sevinçle inip sınavı geçtiğimi söyledim ve hocanın
onları kandırmak için öyle plan yaptığını açıkladım. Annem de hocam da çok
sevinmişti. Sağanak yağmura ve manuel araba kullanmama rağmen sınavı güzelce
atlatmıştım. Bir de kız olmama (!) rağmen… Mutlu mesut annemle arabamıza
bindik. Üniversitemizin bir kulübünün düzenlediği tanışma toplantısına gitmek
üzere yola koyulduk. Böylece heyecanlı bir günün daha sonuna gelmiş olduk…
Suzan R.
HOFSTEDE
18 Kasım 2023
Yorumlar
Yorum Gönder