Ana içeriğe atla

FAZIL SAY İLE AYNI SAHNE

 


Başlığı okudunuz sanırım. Evet, yanlış duymadınız! Dünya çapında ünlü, olağanüstü bir yeteneği olan, piyanist Fazıl Say ile aynı sahneye çıktım. Bu benim için çok ilginç bir deneyim oldu. Aynı liseden mezun olduğum kişinin kariyerini görünce heyecanlandım açıkçası. Hayallerimi hep yüksek tutmam gerektiğini gördüm.

Konser 29 Ekim 2021 tarihinde oldu. Lisemizin konferanslar ve konserler için yaptırdığı ek binanın açılışını yapacaktık bu özel günde. Bu nedenle Serenad Bağcan’ı ve kendi mezunlarından Fazıl Say’ı davet etmişlerdi. Bizler ise okulun Çok Sesli Korosundan seçilen yirmi lise öğrencisiydik.



On birinci sınıfa gidiyordum. Haftalarca prova yaptık bu konser için. Konser sırasında detone olmamak ve şarkıların sözlerini karıştırmamak için sıkı bir çalışma yapmıştık.

Konser akşam 20.00’de olacaktı. Öğlen saatlerinde Fazıl Say ve Serenad Bağcan ile tanışma ve kısa bir prova yapma imkânını elde ettik. Söyleyeceğimiz birkaç parçayı hızlıca çalıştıktan sonra Fazıl Say şöyle dedi: “Ben izninizle gidip içeride özel olarak biraz daha çalışayım.” Bunu duyduğumda şok geçirdim. Kendi repertuarlarındaki parçaları söylüyorduk. Hem de diğer konserlerde söyledikleri sırayla. En az yüzlerce belki binlerce kez konserlerinde çaldığı parçaları çalmak için çalışma ihtiyacı olduğunu söylemişti. O an çalışma, istikrar ve tutkunun nasıl büyük işler başardığını gördüm. Alçakgönüllülük böyle bir şeydi. Hayran kalmıştım.



Tüm günümüz heyecanla geçti. Arkadaşlarımla hızlıca yemek yedikten ve son hazırlıklarımızı yaptıktan sonra konsere çıkmak üzere kulislerde beklemeye başladık. Fazıl Say ve Serenad Bağcan ile yan yana duruyorduk. Hepimiz gidip kısaca sohbet etmeye ve fotoğraf çekmeye çalışıyorduk. Elbette ben de hemen gidip fotoğraf çektirdim. Bu fırsat kaçar mı hiç?

Açılış konuşmaları yapıldıktan sonra yavaş yavaş sahnedeki yerlerimizi aldık. Tüm ışıklar bize doğru vuruyordu. Karşımızda bin beş yüz kişi vardı. Pandemiden hemen sonra olduğu için ilk defa bu kadar kalabalık bir insan grubunun karşısında maskesizdim. Konserin tedirginliğinden ziyade hasta olma korkusu vardı. Bir de bu kadar kişi arasında acaba annem nerede oturuyordu? Bunu hiçbir zaman bilemeyecektim. Ancak bildiğim tek bir şey vardı: Azim ve çalışma insanı hayallerinin ötesine taşır. Hayatım boyunca hiçbir zaman pes etmeyip ne olursa olsun hep çalışmaya devam etmem gerektiğini anladım sahnede. Büyük hayaller kurmanın önemini anladım. Bir de hayal edemeyeceğimiz şeylerin gerçekleşebileceğini anladım. Fazıl Say ve Serenad Bağcan ile konsere çıkacağımı hayal edebilir miydim hiç?

Ezberlediğimiz şarkıları grup hâlinde söyledik. Şarkıları söylerken detone olmak gibi bir korkum hiç olmadı. Kendime çok güveniyordum. Grubumuzda iki tane soprano vardı: Biri ben diğeri ise korodaki en yakın arkadaşım. Hepimiz kendi görevlerimizi biliyorduk. Hangi tonda ve oktavda şarkıları söyleyeceğimizi iyice öğrenmiştik. Her parçada kendimi ritme kaptırıyordum. Hatta sahnede olduğumu unuttuğum anlar da oldu.



Genelde gösteri, sunum ve konser gibi etkinliklerde kalabalığın karşısında olduğumu unuturum ben. O anda farkında olduğum tek şey yaptığım her neyse tutku dolu yapmak olur.

Sahnede olduğumu unutmadığım anlarda ise Fazıl Say’ın piyanoyu çalış şekli gözüme ilişiyordu. Sanırım o da konser verdiğini unutup kendini melodiye kaptırıyordu. Yüzünün ifadeleri, kollarını ve ellerini tutuş şekli, kafasını melodiye uygun bir ritim ile sallayışı... Bunların hepsi ruhen konser salonunda olmadığının kanıtıydı bence. Elleri piyanonun tuşlarıyla, notalarla dans ediyordu âdeta.

Beni en çok etkileyen şey ise çaldığı her parçaya kendi yorumunu katmasıydı. Piyano çalarken, daha doğrusu herhangi bir müzik aleti çalarken işin keyifli kısmı kendi yorumunu katıp parçayı olduğundan daha farklı bir hâlde çalmaktır. Elbette ünlü bir piyanist değilim ancak piyano çalarken benim en keyif aldığım anlar parçada kendi yorumumu kattığım anlar olur.

Fazıl Say parçaları ara ara çok coşkulu ve güçlü bir şekilde bitirirken bazen de çok yumuşak ve narin bir şekilde bitirdi. Genellikle canlı biten parçalar 29 Ekim ile ilgili bayram şarkıları ve marşlardı. Sözleri hüzünlü ve acıklı olan parçalar ise sanki salonda bir bebek uyuyormuşçasına hafif ve sessiz bitti.



Piyanonun pedallarını kullanışı da yorumlamasına göre değişiyordu. İşin en havalı yanı ise akorları çalış biçimiydi. Normal şartlar altında piyano çalmayı bilen bir insanın iki elini birden kullanmasını gerektirecek akorları tek eliyle çalıyordu. Üstün yetenek ve uzun çalışmanın sonucuydu bu.

Konser bitiminde herkes dakikalarca ayakta alkışladı. Alkışlanma süresi boyunca aklımda tek bir soru vardı: Dünya çapında ünlü isimleri mi alkışlıyorlardı, hepimizi mi alkışlıyorlardı yoksa bu derece ünlü isimlerle sahneye çıkan liseli gençleri mi? Muhtemelen konserin genelini beğendikleri için alkışlıyorlardı. Genelde izlemeye gelenler okulumuzun mezunları ve velilerimiz olduğundan duygulandıklarını düşündüm ve içlerindeki heyecanın dışavurumu olarak alkışladıklarını varsaydım.

Parlak ışıklar yavaş yavaş kapandı ve o anda bu heyecan dolu serüvenin sona erdiğini fark ettim. Çok büyük bir deneyim kazanmıştım. Muhtemelen bir daha hiçbir zaman deneyimleyemeyeceğim bir olay yaşamıştım. Yaşadıklarımın bir rüyadan ibaret olmadığını anlamam birkaç günümü aldı.

Televizyonda büyük kanalların haber bültenine bile konserimizin çıktığını görünce şaşırdım. Bu olağanüstü konser tamamen gerçekti işte. Umarım buna benzer, başka, güzel konserler de deneyimlerim...

 



 

Suzan R. HOFSTEDE

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...