“İnsan bir şey hakkında yazmaz ki sadece yazar.” [1]
George Orwell’in “Edebiyat Üzerine” adlı kitabında
bu alıntıyı görüm ve ne kadar doğru bir cümle olduğunu fark ettim. Yazdığınız
yazı mutlaka belirli bir konuya, içeriğe sahiptir ama tutkulu yazarların temel
amacının “o konu” hakkında yazmaktan ziyade sadece “yazmak” olduğunu
düşünüyorum. En azından kendi adıma konuşacak olursam bu böyle…
Şu ana kadar birbirinden bağımsız yüzlerce farklı
konu hakkında yazılar, makaleler, denemeler, öyküler, projeler, konuşma
metinleri yazdım ve yayınladım. Bu arada henüz on yedi yaşında bir lise
öğrencisiyim. Bazı yazdığım yazıların belli amaçları vardı, bazılarını ise
zorunluluktan yazdım. Ne de olsa öğrenciyim ve hazırlamam gereken ödevler,
projeler, makaleler oluyor. Ancak kendi isteğimle yazdıklarımı yazmaya
başlamadan önce “Şu anda canım ‘X’ konusunu yazmak istiyor, hadi o konu
hakkında bir yazı yazayım.” demedim. Başlangıç noktam hep “Canım yazı yazmak istiyor.”
oldu.
Kimi zaman beni o başlangıç noktasına iten duygu
bıkkınlık ve bunalmışlık olurken kimi zaman yorgunluğumu üzerimden atma veya kafa
dağıtma isteği oluyor. Ama içimdeki duygu her ne olursa olsun yapacağım yolculuk
belli: Yazı yazmak. Amacım şimdilik hiç şu veya bu konu üzerine yazmak olmadı.
Hatta felsefe ile ilgili düşüncelerimi paylaştığım
metinlerimde bile temel amacım fikrimi insanlara duyurmak olmadı. Bir şeyler
karalayarak zihnimi boşaltmak, eğer aklımda bir karmaşa varsa o karmaşayı
ortadan kaldırmak ve rahatlamak oldu. Zaten bir süre sonra bu yazma işinden
öyle büyük bir keyif almaya başladım ki artık tek istediğim günlerce, saatlerce
yazmak, yazmak ve yazmak. Belki içimde bastırmaya çalıştığım veya görmezlikten
geldiğim bir tembellik duygusundan ötürü yazı yazmayı seviyorum… Yapmam gereken
yığınla işten bucak bucak kaçmak için…
Yazmanın ana amacı “yazmak” olduğu için yazarlığın
da filozofluk gibi “rahat” insanlar tarafından yapılması gerektiğine inanıyorum.
Felsefe derslerinde “felsefenin Antik Yunan’da çıkma nedenini” hep refah diye
öğretirler ya, yazarlık da onun gibi bir meslek olmalı diyorum. Çünkü geçim
derdi olmayan bir kişi para kazanma ve hayatını idame ettirme derdi ile
çalakalem kitaplar yayınlatmaya çalışmaz. Eğlencesine yaptığı bir iş olunca hem
keyif alır hem de baştan savma bir ürün ortaya koymaz. Sadece kendini tatmin
etmek için ve kaliteli bir iş yapıp itibarını artırmak için yazar. Yazmayı sevdiği
için…
Bu arada yanlış anlaşılmak istemem. Herkesin yaşadığı
zorluklar, çektiği sıkıntılar, paylaşmak istediği dertler vardır. Yazarlar da
-özellikle toplumcu yazarlar- hem etraflarında gördükleri sorunları hem de
kendi karşılaştığı güçlükleri insanlarla paylaşmak ister. Ancak tutkulu yazarların
ikinci amacı “sorunları aktarmak” olur. İlk nedenleri her zaman yazma aşkıdır,
bitmek tükenmek bilmeyen bir sevdadan dolayıdır.
Bir kere yazmaya başlayınca da aklınıza bir konu
gelir; gerekiyorsa karakterler, mekân, zaman bu konuya eşlik eder ve tüm bunlar
yazma tutkusuyla birleşince ortaya bir yapıt çıkar. Tutkunun ve aşkın şaheseri
olan bir yapıt… Bu nedenle “İnsan bir konu hakkında yazmaz ki sadece yazar.” cümlesine
tamamen katılıyorum. Sevginin ve tutkunun başrolü paylaştığı bu hikâyede konu
hep ikinci planda kalır.
Suzan
R. HOFSTEDE
Yorumlar
Yorum Gönder