Ana içeriğe atla

“SENİN YAŞLARINDA BEN DE ÖYLEYDİM”


 


Nedense benim çok kitap okuduğumu duyan ya da bilen herkes ya kendisinin de benim yaşlarımdayken -lise çağında- çok okuduğunu söylüyor ya da benim yaşıtım olan oğulları ve kızları da çok okuyor… Milletçe bu kadar okuyorsak bunun toplumdaki yansımasını neden göremiyoruz?

 Konuştuğum her insan istisnasız, benim çok kitap okuduğumu duyunca aynı tepkiyi veriyor: “Ben de senin yaşlarında çok okurdum.” Tabii bu tepkinin birkaç farklı varyasyonu var. Eğer “benim yaşlarımda” bir kızları veya oğulları varsa kesin çok okuyan kişi o olur.

Elbette, aralarında çok okuyan kişiler olabilir -ki çok okuyan bir insan kendini her zaman hareketleri, konuşmaları, davranışları ve sözcük seçimleriyle belli eder- ama “her” konuştuğum insanın çok okuduğuna inanmam biraz güç. Ayrıca, gerçekten çok okuyan bir birey hiçbir zaman okuduğu kitap sayışıla yetinmeyeceği ve tatmin olmayacağı için “çok okuyorum” yorumunu kolay kolay yapmaz. Hep bir eksiklik hisseder, “Keşke listemdeki şu ve bu kitapları da bu ay/hafta okuyup bitirebilseydim, onları çok merak ediyorum.” diye düşünür.

O hâlde neden genel olarak kitap satışları az? Neden bu “çok okumanın” etkisini toplumda hiçbir şekilde göremiyoruz? Neden hiç kimse yazarları ve eserlerini tanımıyor, bilmiyor? Peki diyelim ki yazarları ve eserlerini ezbere bilmek gereksiz bir iş, o hâlde insanlar okudukları eserlerden edindikleri bilgiler neden hayatlarına geçirmiyorlar? Eğer felsefeye dair bir kitabı boş boş, tek bir satırını bile anlamadan ya da sindirmeden okursanız o kitabı gerçekten okumuş sayılır mısınız?

Çok okuyan biri kitabı henüz okumamışsa bile bilindik klasiklerin konusunu üç aşağı beş yukarı bilir. Bunun nedeni ise bir sonraki okuyacağı kitabı seçerken ne tür ve hangi konunun işlendiği bir kitabı seçebilmek içindir. Bir başka deyişle “canının çektiği kitabı” okumak ister. Evet, insanların canları nasıl karpuz, dondurma, mantı, kebap çekiyorsa “kitapkurtlarının” da canı “aşk romanı, cinayet romanı, klasiklerden şu toplumsal eleştiriyi yapan bir roman” çeker.

“Ben ‘de’ çok okurdum.” sözüyle ilgili birkaç eleştirim daha var. Öncelikle, bu cümlede neden “geçmiş zaman” kullanılıyor? Neden bir “vazgeçmişlik”, “bıkmışlık” seziliyor burada? Sizce, kitap okumak bunaltıcı, bıktırıcı, sıkıcı ve gereksiz bir olgu mu? Hayatta hiçbir işe yaramayan ya da vakit ayırmaya değmeyecek bir şey mi?

Kitap okuma alışkanlığını kazanmış bir insan bunu kolay kolay bırakamaz. Eskiden çok okuyan bir kişi mutlaka bu alışkanlığını sürdürmeye devam eder. Bağımlılık yapmıştır bir kez “okuma eylemi”. Çünkü her derde deva bir çözüm yoludur. Canınız mı sıkıldı? Eğlenceli ve kafa dağıtacak bir eser okuyun. Belli bir konuda yeni bilgiler mi öğrenmek istiyorsunuz? O konu hakkındaki yapıtları tarayın. Hayatta bir sorun karşısında ne yapmanız gerektiğini bilemediniz mi? İlk danışacağınız kişi kitaplarınız olsun. Gördüğünüz gibi, ruh hâliniz ne olursa olsun sizlere bu hayat yolculuğunda her daim eşlik eden kişiler ve sizi hiçbir zaman yüzüstü bırakmayacak olanlar kitaplar.

Ayrıca, neden “kitap okuma yarışı” oluyor? Kitap okumak sizler için bir yarış mı? Kitap okumayı gerçekten seven biri, kitap okumaya değer veren biri için kitap okumak bir yaşam biçimidir, hayat felsefesidir. Kitap okuyan bir kişi olsa olsa kendisiyle yarışır. X kişisinden daha çok mu okudum, daha az mı okudum diye düşünmez. Geçen seneye ya da geçen aya göre daha az mı okudum daha fazla mı okudum diye düşünür. Onun tek yarıştığı kişi ancak ve ancak kendisi olabilir, bir başka “kitapsever” değil.

Sonuç olarak, dünyamızın “kitapseverlere” ihtiyacı yok, kitapseverlere ihtiyacı var. Nasıl bir kitapsever olduğunuzu belirlemek sizin elinizde…

Suzan R. HOFSTEDE

1 Haziran 2022

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...