Ana içeriğe atla

DURUMDAN DURUMA GÖRE DEĞİŞEN VE HERKESİN İÇGÜDÜSEL OLARAK BİLDİĞİ KAVRAM: DOĞRULUK


    Yüzlerce hatta binlerce yıldır sorgulanan kavramlardandır doğruluk. Kendimize “doğruluk nedir” diye sorduğumuz zaman kolayca cevap verebileceğimizi düşünürüz ancak tam olarak kesin bir yanıt veremediğimizi fark ederiz.

Doğruluk dediğimiz şey sadece “iyilik” midir? Bu kadar basit bir şekilde anlatılabilecek bir sözcük müdür? “Doğruluk” adı verilen olguya kısaca “iyilik” denip geçilemez. Her doğruyu söylediğimizde çevremizdekilere iyilik yapmış olmayız. Eğer öyle olsaydı “pembe” ya da “beyaz” yalan adını verdiğimiz “doğru olmayan” bir davranış ortaya çıkmazdı. O tarz yalanları söylerken asıl amacımız karşımızdakini mutlu edip, kırmayıp, iyilik yapmaktır. Yalan söyleyerek de iyilik yapılabildiğine göre, doğruluk dediğimiz şey tam olarak iyilik demek değildir.

Peki doğruluk, kendi çıkarlarımızı ön planda tutmamak olabilir mi? Bir başka deyişle, çevremizdekileri kendimizden daha önce düşünmek ve kendimize çok büyük zararlar verecek olsak bile onların iyiliklerini düşünmek midir? Platon’un “Devlet” adlı eserinde, Sokrates “doğruluğu” bu anlama benzer bir şekilde açıklamaktadır. Ancak ben buna kesinlikle katılmıyorum. Kendimizin haklı olduğu bir durumda karşımızdaki kişiyi savunursak doğru ve adaletli olan şeyi yapmamış oluruz. “Doğru olma” amacına da ulaşmamış oluruz.

Bence doğruluk denilen bu ilginç kavram durumdan duruma göre farklılıklar göstermektedir. Örneğin az önce “pembe yalanlar” demiştik… Böyle bir durumda doğru olan davranış; karşımızdakini incitmemek ya da ileride kendisine zarar verecek bir durum söz konusuysa nazikçe uyarmak olmalıdır. Yemeği beğenmediğiniz zaman “pembe yalan” söylemek daha doğrudur. Ancak önemli bir toplantıya katılacak birisi kıyafeti hakkında yorum yapmanızı bekliyorsa ve beğenmediğiniz bir şey varsa onu nazikçe kalbini kırmadan dile getirmek doğrudur. Çünkü kıyafeti ile o toplantıda yaratacağı ilk izlenim ile yaşanacakların gidişatı değişebilir. Yani her durumda “doğru olan davranış” farklılık göstermektedir.

Genel olarak “doğru” davranışlarda bulunmak için uzlaşmacı davranılabilir. Bu sayede hem çevremize iyilik yapmış oluruz hem herkesin çıkarlarını korumuş oluruz ve genelde pozitif sonuçlar alırız. Ancak “doğruluk” durumdan duruma göre değişebilen bir olgu olduğundan net bir cümle ile tanımlanamamaktadır. Herkesin içgüdüsel olarak cevabını bildiği ama kesinlikle açıklanamayacak bir kavramdır. “Anlatılmaz yaşanır” dedikleri tarzda bir kavramdır.

Aslında hepimiz hangi durumlarda hangi davranışların doğru, hangi davranışların yanlış olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bu kavramı asıl sorgulama sebebimiz şu olsa gerek: Yanlış bir davranışta bulunduğumuz zaman, eksik olan tanımı suçlayarak kendimizi “doğru” ve “dürüst” bir insan ilan edebilmek. Maalesef, “doğruluk” tam olarak açıklanamaz, değişkendir ve içgüdüsel olarak davranışlarımızın doğru olup olmadığını ancak bizler kontrol edebiliriz.

Suzan R. HOFSTEDE, 

27 Haziran 2021

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...