İdealizm ve
materyalizm denildiğinde herkesin aklına felsefe gelir ve bu konuya büyük bir
çoğunluk korkuyla yaklaşır. Ancak işin aslına bakılırsa, “idealizm” ve
“materyalizm” kavramları sadece üst düzey felsefe görüşlerini değil; hayat
felsefelerimizi ve dünyaya, geleceğe, hayata bakışımızı da ifade eder. Hayat
felsefemizde bu iki kavram arasındaki dengeyi kurarsak çok mutlu ve huzurlu bir
yaşama ulaşabiliriz.
Her konuda
olduğu gibi bu konuda da iyi bir denge kurulduğunda kendimizi rahatlamış
hissederiz çünkü insanlar hem duygu ve düşüncelerden hem de duyu organlarından
ve algılardan meydana gelmektedir. Elbette insanı oluşturan temel unsurlar
sadece bunlarla sınırlı kalmamaktadır ancak basit bir biçimde düşündüğümüz
zaman bu kavramların her bireyin içinde olduğunu hemen anlayabiliriz.
Dünya
üzerindeki sistem gereğince, neredeyse hepimiz materyalist görüşlere
sahibizdir. Çoğu insanın hayalleri arasında spor arabalar, uçsuz bucaksız bir
giyinme odası, göz alıcı malikâneler, en üst model teknolojik aletler, özel
uçaklar ve bunun gibi daha birçok şey vardır. Bunun temel nedeni yaşadığımız
ortamın somut varlıklardan oluşmasıdır. En azından algıladığımız kadarıyla
çevremizde bu tarz pek çok “materyal” vardır ve bu somut varlıklara sahip olmak
biz insanlar için bir mutluluk kaynağı olmaktadır.
Materyaller,
yani yaşadığımız evrene ait olan bu olgulara kendimizi bağlı hissetmesek de
veya daha fazla eşyaya sahip olmak istemesek de bizi biz yapan olgulardan biri
bedenimizdir. Takdir edersiniz ki bedenimiz de materyallerden yapılmıştır ve
hayatta kalabilmek için “yemek ve su” adı verilen “maddelere” ihtiyacı vardır.
Yani dünyamızda hayatta kalabilmek adına bile olsa “materyalizm” bir şekilde
hayat felsefemizin bir parçası olmak zorundadır.
Gün içerisinde
sıkıntılarla, düşüncelerimizle veya duygularımızla baş etmeye çalışırken
çoğumuz materyallerin yanı sıra iç sesini de kullanır. Bu iç sese bir başka
deyişle “ideal” bir olgu diyebiliriz çünkü içinde herhangi bir somut varlık
barındırmamakta sadece bizim kendimizle olan diyaloglarımızdan veya
monologlarımızdan oluşmaktadır.
Günlük
hayatımızda sürekli kafamızın içerisinde düşünceler dolanır durur. Bazıları
daha kompleks bazıları ise daha basit düzeydedir ama sürekli olarak bu
düşünceler bizlerin içinde vardır. Sadece bu durumlardan bile ötürü olsa
“idealizm” her insanın hayatının bir parçasıdır.
Belki bu yazıyı
okumaya başlamadan önce çoğu kişi “idealizmi” günlük hayatına entegre etmeyi
duyunca “Nirvana’ya” ulaşmaya çalışmadığı için kendilerini bir materyalist
olarak görüyordu. Oysa insan gerçekliğinin içinde her zaman bir idealizm
bulunmaktadır.
Bir başka örnek
verecek olursak “insan” kavramı bile “idealizmin” etkisi altında kaldığımızı
göstermektedir. Nasıl mı? “İnsan” tümel ve soyut bir kavram değil midir?
İnsanoğlunun uydurduğu ideal bir varlıktır. Burada “idealden” kastım muhteşem
veya mükemmel olması kesinlikle değil, bizim düşüncelerimiz tarafından
yaratılmasıdır.
Buradan çıkacak
sonuç ise insanların materyalizmin yanı sıra idealizme de günlük hayatında
ihtiyacı olduğudur. O hâlde mutluluğa ve dengeli bir hayata ulaşabilmenin bir
yolu da hayatlarımızın bir parçası olan -belki de hayatlarımızı oluşturup daha
anlamlı hâle getiren- bu iki kavram arasındaki dengeyi sağlamaktır. Emin olun
ki bir konu dengeye oturtulduğunda mutlu ve huzurlu olabilirsiniz.
Suzan R. HOFSTEDE
19 Şubat 2022
Yorumlar
Yorum Gönder