Ana içeriğe atla

SOSYAL ÇEVRE VE ARKADAŞLIKLAR


 

Sosyal çevre her zaman önemlidir. Eğer ileride serbest çalışmayı düşünüyorsanız şimdiden çevre edinmeniz gerekir. Elbette, üniversite sınavına hazırlanan bireyler olarak tüm işinizi gücünüzü bırakıp sosyalleşin demiyorum ama bu konunun da en az matematik testi çözmek kadar önemli olduğuna inanıyorum. Sosyal faaliyetlere katılarak bir nevi kendi geleceğinize yatırım yaptığınızı farz etmelisiniz.

Peki, sosyal bir çevre nasıl elde edilir? Öncelikle sosyal çevre olarak okuldan tanıdığınız insanlar var. Onları ister sadece uzaktan sima olarak tanıyın isterseniz çok yakın arkadaş olun, onların hepsi sizin çevrenize dahil. Hatta okulda “düşmanınız” olarak gördüğünüz kişiler bile sizin sosyal çevrenizin bir parçası. O insanlarla tanıştığınıza göre dost olun küs olun ileride profesyonel bir iş ortamında birbirinize ihtiyaç duyabilirsiniz. Bu nedenle, okuldan olabildiğince tanıdık elde etmeye çalışın ve popülerlik kazanın.

Bir çoğunuz kara kara nasıl popüler olabileceğinizi düşünüyor olmalısınız. Öncelikle “popüler” olmaktan kastım “popi” olmak değil. “Popi” grup denilen kesim okuldaki ya torpilli ya kendilerini aşırı havalı bulan ya da hiç ders mers çalışmayıp devamlı kafelerde takılan ekibe denir. Bu ekibe girmeyin. Hele üniversite sınavına çalışırken hiç tavsiye etmem. Çok istiyorsanız ara ara onlarla muhabbet edebilirsiniz ancak dedikodu girdabına bir kolunuzu kaptırdınız mı bir daha oradan kurtulamazsınız. Benden size söylemesi.

Popüler olmak okuldaki hem öğrenciler hem de öğretmenler tarafından tanınmak anlamına gelir. Benim için popülerlik tanımı öyle. Ayrıca bu öğrenci kitlesi sadece sizin yaşıtlarınızdan oluşmamalı, sizden üç yaş büyükler ve iki yaş küçüklere kadar geniş bir skalaya sahip olmalısınız. Okulunuz kalabalıksa -örneğin sadece lise bölümü iki bin beş yüz kişiden oluşuyorsa- ve bu popülerliği elde etmişseniz bilin ki büyük bir başarı elde etmişsinizdir. Bu başarı da emin olun gelecekte size büyük bir fayda sağlayacaktır.

Popülerliği elde etmek için yapmanız gerekenler aslında oldukça kolay. Katılabildiğiniz kadar çok okul kulübüne katılın, sık sık konuşmacı olarak görevler alın, dergilere yazılar yazın, gösterilere ve sunumlara bir şekilde katkı sağlayın ve en önemlisi hiçbir zaman “cool” tavrınızdan vazgeçmeyin. Kulüp etkinliklerinizi on ikinci sınıfa geldiğinizde bırakmalısınız tabii ama lisenin ilk üç yılında olabildiğince faal olmaya çalışın. Benim lisemin ilk iki yılı pandemide evde geçmesine rağmen okulda düzenlenen neredeyse tüm etkinliklere katıldım. Bu hem ders çalışma sürecinde kafanızı dağıtmanızı sağlıyor hem de farklı dallardaki yeteneklerinizi keşfetmenize yarıyor. Özgüvenli, başarılı ve dikkat çekici olduğunuz sürece bir ortamda fark edilmeme imkânınız yok. Bu gücü kullanarak popülerliğinize popülerlik katın.

Bir diğer popüler olma yolu ise sosyal medya. Sosyal medya platformlarını kullanarak hem okulda hem yaşadığınız şehir çapında hem ülke çapında hem de dünya çapında tanınırlık sağlamak mümkün. Örneğin Instagram’dan “kaliteli” işler yaptığınızı belli eden, sosyal bir insan olduğunuzu gösteren paylaşımlar yaparsanız çok büyük bir hayran kitlesi elde edersiniz. Ayrıca lise çağında LinkedIn’e giriş yaparsanız ileride iş bulma potansiyeliniz artar. Ya da blog açarsanız orada yayınladıklarınız ile tüm dünyaya ulaşabilirsiniz ve kendi iç dünyanızı insanlara yansıtabilirsiniz. Böylece popülerliğiniz sadece okul çapında sınırlı kalmaz, belki ülke çapında belki de dünya çapında bir ün kazanma şansı elde edersiniz.

Tabii ben sosyal medyayı kullanın dedim diye günde üç-dört saatinizi oralarda boş boş harcamayın. Sosyal medyayı sadece paylaşım yapmak ve insanlara ulaşabilmek için kullanın. Zamanınızı boşa harcamayın. Eğer sık sık paylaşım yaparsanız insanlar sizin çok sosyal ve aktif biri olduğunuzu fark ederek size daha çok saygı duymaya ve gıpta etmeye başlayacaktır. Bu da sosyal ilişkiler için en önemli hususlardan biri.

Okuldaki arkadaşlık ilişkileri de bu süreçte önemli. Sınav zamanı yaklaştıkça ya da okulda veya dershanede herhangi bir sınav sonucu açıklanınca istisnasız tüm öğrenciler birbirine girer. Kimse “ben sadece kendimle yarışırım” ilkesine uymaz. Herkesin gözünü bir hırs bürür ve birbirini geçme derdine girer. Eğer bu tarz sıkıntılı durumlarla cebelleşmek istemiyorsanız en iyi çözüm yolunu önereyim: Ders çalışın, test çözün, çok yorulduysanız da kitap okuyun. Bir şekilde dış dünya ile iletişiminizi kesin ve kendi kafanızı dinleyin. O anda pestiliniz çıkmış gibiyse ve hiçbir iş yapmaya -kitap okumaya bile- odaklanamıyorsanız sadece boş boş oturun ve bir şeylerle uğraşıyormuş gibi görünün. Zihninizi dinlendirmek bile o kavga dövüş ile uğraşmaktan sizin için daha faydalı bir uğraş olacaktır.

Sonuç olarak sosyal çevrenizi hiçbir zaman ihmal etmeyin. Tüm günlerinizi kafelerde arkadaşlarınızla “boş” yaparak geçirmeyin ama popülerlik kazanmayı da unutmayın. Ne de olsa hayattaki başarılar arasında akademik başarı kadar sosyal başarı da önem teşkil etmektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...