Ana içeriğe atla

“ÖZGÜVEN” VE “MEDENİ CESARET” BAZEN DE GEREKLİDİR

Sizce “medeni cesaret” iyi ve yararlı mıdır? Özgüvenli olmanızı ve/veya başarılı olmanızı mı sağlar? Yoksa insanların sizin arkanızdan gülerek dalga geçmelerine mi neden olur? Muhtemelen “medeni cesaret” dendiği zaman çoğunuzun aklında iki farklı tip oluşmuştur: Özgüveni yüksek, sosyal, becerikli, havalı ve başarılı bir kişi; kendini beğenmiş, aslında çevrenin “ezik” bulduğu ve arkasından “özgüven patlaması yaşıyor herhâlde” dedirten bir kişi…

Bu durumda “özgüven” ve “medeni cesaret” denilen kavramlar insanlar için faydalı mı yoksa zararlı mı, diye düşünüyor insan… Bana kalırsa özgüvenli olmak tabii ki iyi, yararlı ve havalı bir şey. Ancak insanın kendisini bilmesi, tanıması da gerekli. Kendimize karşı dürüst olmalı ve eksiklerimizin üstüne gitmeliyiz. Eğer o eksikleri gideremiyorsak da eksik olduğumuz yönümüzü ön plana çıkarmak yerine başarılı olduğumuz konuları öne sürmeliyiz.

Hepimiz çevremizde pek çok “özgüven patlaması yaşayan kişi vakası” ile karşılaşıyordur. En basit özgüven patlaması vakası: Üzerine yakışmayan kıyafetleri sırf “moda” diye giyip gezmek… Son zamanlarda maalesef “aşırı kısa bluzlar ve atletler” giyme modası var. Beni sakın yanlış anlamayın. Ben bu modaya karşı değilim. Hatta beğeniyorum ancak bu tarz kıyafetler genç yaşta olan zayıf kızlara yakışıyor. Sokakta gezerken orta yaşlarda olan göbekli kadınların “Barbie pembesi kısa atlet ile gezmeleri” çok tuhafıma gidiyor. Mesela bu örnekte “medeni cesaretin” ve “aşırı özgüvenin” zararlı olduğunu görüyoruz.

Özgüvenin tabii ki faydalı olduğu anlar da vardır. Örneğin bir resim çizersiniz, kitap yazarsınız, teknoloji alanında bir proje yürütmek istersiniz… Ortaya çıkardığınız ürünü özgüvenli bir şekilde çevrenize ve size bu konuda yardımcı olabilecek kişilere sunmalısınız. Bazen olumlu yorumların yanı sıra olumsuz yorumlar da alabilirsiniz. Duyduğunuz ilk olumsuz yorum sizi o işten soğutmamalı. Farklı bakış açılarına sahip olabilecek insanlara da danışıp sonuca o zaman ulaşmalısınız. Eğer büyük bir çoğunluk aynı eleştiride bulunmuşsa o noktayı geliştirebilirsiniz. Gerektiği durumda da kendinizi savunmalısınız. Ancak hiçbir zaman “özgüveninizi” kaybedip pes etmemelisiniz. Özgüveninizi kaybettiğiniz anda onu tekrar kazanmak çok zor olacaktır.

Bence özgüvenin “dozunda” olması en faydalısı… Diyelim ki bir matematik sınavına ya da mülakata gireceksiniz. Böyle bir durumda, çok çalışıp, sakin kalıp, özgüvenli ve dikkatli bir şekilde sınava girerseniz başarılı olduğunuzu göreceksiniz. Sınav öncesinde çok çalıştığınız hâlde “yetersiz özgüveniniz” varsa çalıştıklarınız boşa gider ve başarısız olursunuz. Ancak özgüvenli olmanın miktarını iyi ayarlamanız gerekir. Sınav öncesinde “Ben zaten önceki sınavda başarılı oldum çalışmama gerek yok, özgüven yeter de artar bile…” mantığına kapılırsanız o “özgüven” sizi başarısız kılar.

Sonuç olarak özgüvenin ve medeni cesaretin belli bir miktarda olması herkes için faydalıdır. Maalesef, özgüveninizin az ya da çok olması ise sizin hayattaki duruşunuzu ve insanların size olan bakış açısını etkiler. Bu nedenle bu ince çizgiyi iyi ayarlamak gerekir.

 

Suzan R. HOFSTEDE

20 Temmuz 2021

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...