Ana içeriğe atla

SEÇİMLERİMİZ VE ÖZGÜRLÜK


Düşünebilen bir insan bilgileri, etrafındaki olayları, sorumluluklarını ve seçimlerinin sonuçlarını analiz edebilir. Zaten, insanlar “düşünme, sorgulama ve analiz etme” yetilerine sahip olduğundan dolayı “felsefe” kavramı ortaya çıkmamış mıdır? Bir insan bu kadar çok özelliğe sahipken ve herhangi bir baskı altında değilken nasıl özgür olmadığı kabul edilip seçimlerinden sorumlu tutulamaz? Özgürce yaptığımız seçimlerin sonucunda ortaya çıkan “sorumluluklarımızı” üstlenmemiz gerekmez mi? Özgür olmadığımızı söyleyip -içten içe bu düşüncemizin doğru olmadığını düşünmemize rağmen- sorumluluklarımızdan kaçarak vicdanımızı rahatlatabilir miyiz?

            Gündelik hayatımızda hepimiz seçimler yaparız. Bu seçimler bazen çok önemli ve ciddi konular hakkında olurken, bazen de önemsiz ya da sadece o an için önemli olabilir. Seçimimiz her ne olursa olsun, ortaya bir sonuç çıkar ve o sonucun sorumlusu bizler oluruz. İndeterminizmi savunan filozofların da dediği gibi, hepimiz özgürüz ve davranışlarımızı kendimiz belirleriz. Seçimlerimizin bir bedeli olan “sorumluluklarımızı” da üstlenmek zorundayız. Sorumluluklardan kaçmak ve vicdanımızı rahatlatmak için etik olmayan davranışlarda bulunmak sizce de çok yanlış değil midir?

[1]

Bazı insanlar seçimlerinde çevrelerinin ve hukuk kurallarının da etkili olduğunu düşünse de insanlar özgür doğmaktadır. Hukuk kuralları, sadece toplumu iyi ve verimli bir biçimde yönetebilmek içindir. Hukuk kuralları var olmadan önce de insanlar yaşadığından, çevredeki faktörlerin ve kuralların insanları etkilediğini düşünmüyorum. Bu nedenle “determinizm” yaklaşımına katılmıyorum. İnsanlar yaptıkları seçimlerden sonra “olumsuz” bir sonuç alınca, vicdanlarını rahatlatmak ve suçu başka bir kişiye atmak için “çevreden” etkilendiklerini söyleyip, “masum” olduklarına inandırmaya çalışırlar. Bu etik bir davranış değildir ve sorumluluklarımızdan kurtulmak için yeterli bir savunma değildir.


[2]

            İzlediğimiz kısa filmdeki fotoğrafçı kadın da kendini savunurken muhtemelen “Çevrede bana zarar verebilecek etkenler mevcuttu.” diyecektir. Ancak bu hiç doğru değildir. Kadın, seçimini “fotoğraf yarışmasında birinci olmak” üzerine yapıp küçük masum bir çocuğu “kurtarabilecekken” ölüme terk etmiştir. Bir insan “fotoğraf” çekebilecek kadar huzurlu ve kendisine zarar gelmeyecek bir ortamda ise, tamamen özgürdür. Bu nedenle, kesinlikle yaptığı davranıştan ve seçimlerinden sorumlu tutulması gerekmektedir.

Yanında başka bir fotoğrafçı adam olduğundan dolayı, onunla birlik olup küçük çocuğun hayatını kurtarmaları mümkündü. Çocuğu öldüren silahlı adamın karşısına iki kişi olarak çıksalardı zavallı çocuk ölmeyecekti. Kendisi de daha sonradan ne kadar kötü ve hatalı bir seçim yaptığını anlayıp ödülü almaya gitmemiştir. Sonuç olarak, fotoğrafçı kadın “kötüye yöneldiğini”, “sorumlu olduğunu” kabul etmiştir ve “kendi özgür iradesiyle yaptığı” seçimden pişmandır.

Bu kısa film kurgulanmış olsa da maalesef günümüzde buna benzer birçok video ve fotoğraf görüyoruz. Neredeyse her akşam haberlerde telefon ile çekilmiş, bu filmdeki gibi vahşi görüntülerle karşılaşıyoruz. Örneğin birbirini öldüresiye döven iki bireyi gördüğümüz zaman neden onları ayırıp uzlaştırmaya çalışmak yerine filme alıyoruz? Sizce de “özgür irademizle” yaptığımız “bu kötü seçimden” sorumlu tutulamaz mıyız? Sorumlu tutulmasak bile vicdanımız rahat eder mi? Akşamları rahatça uyuyabilir miyiz? Etik midir? Yaptığımız her seçimden ve davranıştan önce bu soruları derinlemesine düşünüp en doğru gelen kararı uygulamalıyız.

Sonuç olarak, indeterminizm görüşünün de dediği gibi insanlar özgürdür ve seçimlerini yaparken çevreden etkilenmezler. Özgür oldukları için de yaptıkları davranışların hepsinden sorumludurlar. Hiç kimse şunu unutmamalıdır: Kötü davranışlara yönelmek de iyi davranışlara yönelmek de bizlerin elindedir. Bu nedenle sorumluluklarımızdan kaçmamalı ve ahlaklı bireyler olmalıyız.

 

Suzan R. HOFSTEDE
9 Nisan 2021 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...