Ana içeriğe atla

NASRETTİN HOCA FIKRALARINDAN İKİSİNİN SENARYOLAŞTIRILMASI

 

 

ÖN SÖZ

            Küçüklüğümden beri kitaplar okumaya ve özellikle de hikâyeler yazmaya bayılırım. Herhangi bir dilde bir şeyler yazmayı çok sevdiğimden, son zamanlarda “Acaba ilerde kitaplar yazıp yazar mı olsam?” diye düşünüp duruyorum.

Gerçekten; metinler, makaleler, hikâyeler, şiirler, masallar, değerlendirme yazıları, paragraflar, hatta bazen sadece bir cümle bile yazmak benim için çok büyük bir tutku. İnsanı yaratıcı kılan, düşündüren, eğiten, dinlendiren ve sakinleştiren bir eylem “yazmak”. Bu projeyi hazırlarken de çok eğlendim. Bir şeyler yazıp okumaya teşvik eden öğretmenlerime, çok teşekkür ederim.

            Yazmak için en başta kendi isteğimizin ve çevremizin desteği olması gerekmektedir ancak kitap okumak da insanı çok geliştiren bir unsurdur. Sadece edebiyat ile ilgilenenleri değil, herkesi geliştiren bir şeydir. Özellikle de analiz ederek okuyorsak… Edebiyat derslerinde okuduğumuz edebî eserlerin analizini yapmaktan büyük bir keyif alıyorum. Her edebiyat dersine girdiğimde umarım kitap analizi dersi olur diye düşünüyorum. Ayrıca, o derslerin çıkışında “ilerde benim kitaplarım da derslerde analiz edilir mi?” diye hayaller kuruyorum.

            Sonuç olarak bir şeyler yazmak ve okumak benim için büyük bir tutku… Umarım edebiyata karşı olan hislerimi bu projeye de yansıtabilmişimdir…

Suzan R. HOFSTEDE, 2021

ÖZET

Fıkra; hayatı mizahî yönüyle ele alan, içeriğinde eğitici dersler olan, esprili ve güldürücü kısa yazılara denir. Yazıya geçirilmeden uzun bir süre önce sözlü edebiyat ürünlerinden biri olarak hayatımıza girmiştir.  Fıkralara örnek olarak Nasreddin Hoca fıkraları ve Karadeniz fıkraları verilebilir.

On üçüncü yüzyılda ortaya çıkan, toplumun ortak fikir ve düşüncelerinden yola çıkarak yazılan, Nasrettin Hoca’nın kendi kişiliğini de katarak oluşturduğu kısa gülmecelere Nasrettin Hoca fıkraları denir.

Bir halk filozofu olan Nasrettin Hoca; toplumun duygularını, düşüncelerini ve görüşlerini biraz mizah katarak biraz da insanları düşündürerek fıkralar anlatmıştır. Bu nedenle o dönemde yaşayan önemli bir isimdir. Başarılı mizah anlayışı sayesinde fıkralarındaki karakterler ve özellikle de kendisi ölümsüzleşmiştir. Nasrettin Hoca, halk mizahının bir simgesi olarak kabul edilmektedir.

Senaryolar, bir filme konu olabilecek bir romanın, hikâyenin veya bir olayın sinema tekniklerine göre uyarlanarak yazılan metinlerdir. Bu metinlerin senaryo olabilmesi için bazı tekniklere uyması gerekmektedir: sahnelere bölünmeli, açıklamalar ve diyaloglar hâlinde yazılmalıdır.

GİRİŞ

Edebiyat, hayatımızın her anında bizim yanımızda olan bir sanattır. Kitap okurken, şiir yazarken, hatta şarkı söyleyip dizi izlerken bile edebiyat bizimledir. Televizyon izlerken ve şarkı söylerken edebiyat nasıl bizimle olabilir diye düşünebilirsiniz ama cevabı çok basit: Şiirlerin şarkı olan hâlleri edebiyatın bir göstergesidir. Aynı şekilde dizilerin ve filmlerin de bir senaryosu bulunduğundan, ki bu projede inceleyeceğim konulardan birisi senaryo yazma, edebiyat bizlerle birliktedir.

Yazı bulunmadan önce bile atalarımız “sözlü edebiyat dönemini” oluşturarak “edebiyatı”, yani bir başka deyişle “hayatın ta kendisini” yanlarından hiç ayırmamışlardır. Mutluyken de üzgünken de “dilin oluşturduğu bu güzel sanat” insanları rahatlatmaktadır.

Bu projede; Nasrettin Hoca fıkralarının ne olduğunu araştırıp, senaryo yazma aşamalarını inceleyerek, iki tane Nasrettin Hoca fıkrasını senaryolaştıracağım. Önce mizahî fıkranın tanımını, Nasrettin Hoca fıkralarını, bu fıkraların genel özelliklerini, Nasrettin Hoca’yı ve bu fıkraların tarihçesini inceleyeceğim. Senaryo yazma aşamasına geçmeden; senaryonun tanımını, tiyatro ve senaryo arasındaki farkı, senaryo ile ilgili kavramları, senaryonun özelliklerini ve senaryonun nasıl yazıldığıyla ilgili bir araştırma yapacağım. Son olarak asıl araştırma konuma geçeceğim: Nasrettin Hoca fıkralarının iki tanesini senaryolaştırma.

MİZAHİ FIKRA NEDİR

Fıkra; hayatı mizahî yönüyle ele alan, içeriğinde eğitici dersler olan, esprili ve güldürücü kısa yazılara denir. Yazıya geçirilmeden uzun bir süre önce sözlü edebiyat ürünlerinden biri olarak hayatımıza girmiştir.  Fıkralara örnek olarak Nasreddin Hoca fıkraları ve Karadeniz fıkraları verilebilir.

Sözlü edebiyat ürünü olduğundan anonimleşmiştir. Hikâye şeklinde anlatıldığından giriş, gelişme ve sonuç bölümleri bulunur. Tek bir olayı anlattığından kısadır.  Bu sözlü ürün hikâye şeklinde olmadığı takdirde “nükte” adını alır. Nüktelerde de benzer olarak insanları güldürecek sözlere ve esprilere yer verir.

Mizahî fıkralar, yaşamsal olayları ele alır. Toplumların ortak görüşlerini, hayata olan bakış açılarını ve hayata olan tutumları anlatılır. Bazen insanların zekâsını ve hazır cevaplılığını da konu edinebilir ya da vurgulayabilir.  Olaylardan çıkan sonuç genelde ders vermek içindir.

Türkiye’de fıkralar, genellikle bir topluluk, yöre veya bir kişi ile özdeşleştirilir. Örneğin “Nasrettin Hoca fıkraları” adından da anlaşıldığı üzere “Nasrettin Hoca” adındaki bir kişi ile özdeşleşmiştir. Aynı şekilde “Karadeniz fıkraları” da Karadeniz bölgesindeki topluluk ve o yöredeki insanlar ile özdeşleşmiştir.

NASRETTİN HOCA FIKRALARI

NASRETTİN HOCA FIKRALARI NEDİR

            On üçüncü yüzyılda ortaya çıkan, toplumun ortak fikir ve düşüncelerinden yola çıkarak yazılan, Nasrettin Hoca’nın kendi kişiliğini de katarak oluşturduğu kısa gülmecelere Nasrettin Hoca fıkraları denir.

Bir halk filozofu olan Nasrettin Hoca; toplumun duygularını, düşüncelerini ve görüşlerini biraz mizah katarak biraz da insanları düşündürerek fıkralar anlatmıştır. Bu nedenle o dönemde yaşayan önemli bir isimdir. Başarılı mizah anlayışı sayesinde fıkralarındaki karakterler ve özellikle de kendisi ölümsüzleşmiştir. Nasrettin Hoca, halk mizahının bir simgesi olarak kabul edilmektedir.

İki çeşit fıkra vardır: mizahi fıkra ve güncel olayların ele alındığı gazete yazısı olan fıkralar. Nasrettin Hoca fıkraları insanları güldürme ve eğitme amacında olduğundan “mizahi fıkra” kapsamında değerlendirilmektedir.

Bu fıkra türünde bir dünya görüşü savunulabilir, bir ders verilebilir, bir düşünceyi gerçek hayattan bir örnek vererek o düşünce güçlendirilebilir ya da sadece sohbet sırasında eğlenmek amacıyla anlatılabilir. Nasrettin Hoca fıkralarında, Nasrettin Hoca halkın sesi olarak o dönemde olan olaylara karşı tepki gösterme veya bir durumu onaylama amacıyla ortaya çıkmıştır. Toplumsal zıtlıklar, çatışmalar ve olumsuzluklar çok ince sözlerle ve büyük bir ustalıkla anlatılmıştır. Bu fıkraları okurken, Nasrettin Hoca’nın zekâsının ve mizahi anlayışının ön planda olduğunu görürüz. Zaten Nasrettin Hoca’nın “hazır cevap” kişiliği herkes tarafından bilinmektedir.

Nasrettin Hoca, farklı bölgelerde farklı isimlerle anılmıştır. Örneğin: Özbekistan’da Nasreddin Efendi, Azerbaycan ve İran’da Molla Nasreddin, Kazakistan’da Koja Nasreddin, Uygurlar’da ise Afandi adıyla tanınmaktadır. Bu durumdan da anlaşılacağı üzere Türk halk bilgesini sembolize etmektedir.

Nasreddin Hoca, ahlaka aykırı hiçbir davranış sergilemez, bütün olayları kıvrak zekâsı ile çözer. Fıkralardaki karakter sayısı azdır ve başkahraman her zaman kendisidir. Fıkralardan çıkarılan dersler atasözü olarak hayatımıza geçmiştir.

NASRETTİN HOCA KİMDİR

Nasrettin Hoca, 1208 yılında Hortu adında bir köyde doğmuştur. Anadolu Selçukluları Dönemi’nde, Hortu-Akşehir arasında bir bölgede yaşamıştır. Gerçekten yaşayıp yaşamadığı tam olarak bilinmemekle birlikte, gerçekten yaşamış olduğuna dair bazı belgeler bulunmaktadır.

Nasrettin Hoca, Türk edebiyatının ve geleneğinin önemli bir parçasıdır. Efsanevi bir kişiliğe sahiptir. Hikâyeleri yaşamış olduğu yüzyıl içerisinde yayılmıştır. Hikâyeleri sayesinde ün kazanmış, hazır cevap, iyi bir mizah anlayışına sahip bilge biridir. Hikâyeleri sözlü edebiyatın ürünü olduğundan zaman içerisinde değişime uğramıştır.

İyi bir eğitim almıştır. Önce Hortu’da temel eğitimini aldıktan sonra Sivrihisar’a gidip medrese eğitimi görmüştür. Hortu’ya geri dönüp o köyün imamlığını yaptıktan sonra derviş olmuştur. Ayrıca müftülük, öğretmenlik ve kadılık da yapmıştır. 1284 yılında Akşehir’de vefat etmiştir ve bir türbeye gömülmüştür. Genellikle eşeğine ters binmiş bir şekilde resmedilir.

1480 yılında, “Saltuknâme” adlı bir eser bulunmuştur. Bu eserde ilk defa Nasrettin Hoca fıkralarından biri kullanılmıştır. 

Nasrettin Hoca fıkralarının birçok özelliği olduğundan, bu fıkralar pek çok farklı ülkede eğitimde kullanılmaktadır.

NASRETTİN HOCA FIKRALARININ GENEL ÖZELLİKLERİ

Nasrettin Hoca fıkralarının birçok önemli özelliği bulunmaktadır. Fıkralar öğretici bir özellik taşır. Öğüt vermesi ve insanları düşündürerek ders çıkarılmasını sağlaması en önemli özelliğidir. Tüm gülmeceler gibi Nasrettin Hoca fıkraları da insanları bir yandan güldürüp eğlendirirken, bir yandan da okuyucuyu düşündürmektedir. Bu fıkralarda, yaşanan olaylar değil, altında yatan anlam ve alay öğeleri önemli bir yer taşır. Bir başka özelliği ise iyileri korumasıdır. Aynı masallardaki gibi kötüler kaybeder ve iyiler kazanır.

Sözlü edebiyat döneminin ürünlerinden olduğundan nesir şeklinde yazılmıştır. Hem nesilden nesle aktarılmasına yardımcı olmuştur hem de akılda kalıcılığı sağlamıştır. Sözlü edebiyat ürünü olduğundan anonim halk ürünü olarak kabul edilmektedir.

Bu fıkraların bir diğer önemli özelliği ise, “insan” kavramının temelde olmasıdır. İnsanın hayata karşı tutumunu ve toplumdaki yerini anlatmaktadır. Belli bir dönem konu edinmemiştir. O dönemde yaşanan Anadolu halkı, döneme göre daha önemli bir yere sahiptir. Halkın yaşama biçimi, eğlenme şekli, hayat tarzı gibi konular fıkraları oluşturmaktadır.

Gülmecelerin genel özelliği, karşıdaki ile çelişkili özelliklere sahip olma yani bir çatışma konusu olmasıdır. Nasrettin Hoca fıkralarında da, Nasrettin Hoca kendisi ile çelişerek insanlara ders vermeyi amaçlar. Örneğin en başta bilgin bir kişi iken bir anda bilgisiz bir kişiliğe döner. Alay etme, gülünç duruma düşürme “fıkranın” tanımından da anlaşılacağı üzere büyük bir öneme sahiptir. Alay etme ve kendisiyle çelişkiye düşme durumu, tabii ki yaptığı işlerden de anlaşılacağı üzere “din” ile çelişmeden ince bir anlatımla gerçekleşir.

Nasrettin Hoca halkın sesi olarak olayları anlatır. Yaşanmış bir olay ile ortaya çıkar ve “soyut” kavramlardan kaçınır. Yaşanan olaylara karşı olan halkın tutumunu, gülmece ile birleştirerek okuyucuya sunar. Bu olaylar genellikle halk arasında geçer.

Nasrettin Hoca’nın eşeği de önemli bir yere sahiptir. Nasrettin Hoca ve eşeği hiçbir zaman birbirlerinden ayrı düşmez. Eşek, Nasrettin Hoca’nın en yakın yol arkadaşıdır. Yani eşek, “iyi bir arkadaş” kavramını simgeler.

TARİHÇE

Nasreddin Hoca fıkraları sadece Türk halkı arasında kalamayıp; Arap, Bulgar, Fars, Rus, Macar, Çin medeniyetlerinde de yer edinmiştir. O bölgelerdeki kahramanlarla sentezlenmiştir.

Nasrettin Hoca hakkında pek çok eserler ortaya çıkmıştır. Örneğin onun adına ilk tiyatro oyunu 1775-1782 yılları arasında oynanmıştır. Oyunun adı, Nasrettin Hoca’ya Ait anlamına gelen “Nasrettin Hoca’nın Mansıbı” olmuştur.  1939’da ise Nasrettin Hoca ile ilgili ilk film çekilmiştir. Film, “Nastradin Hoca i Hitar Petar” adındadır. Hitar Petar Bulgar ve Makedonlara ait bir güldürü tiplemesidir. Ayrıca UNESCO tarafından 1996 yılı Nasrettin Hoca Yılı olarak kutlanılmıştır. Çeşitli sempozyumlar, şenlikler, yarışmalar düzenlenmiştir. Günümüzde de her yıl 3-10 Haziran arasında Nasrettin Hoca Şenlikleri düzenlenmektedir. 

Yazıya geçirilen ilk Nasrettin Hoca hikâyesi de önemli bir yere sahiptir. “Saltuknâme” adlı eserde Türk Sözlü geleneği ile oluşan eserler toplanmıştır ve bu kitap ortaya çıkmıştır. 1480 yılında yazılan bu kitabın yazarı Ebu’l Hayr Rumi’dir.

Nasrettin Hoca hakkında daha sonradan birçok kitap yazılmıştır. Yazılan her kitapta daha çok fıkrası bulunmaktadır. Örneğin yazılan ilk kitap olan “Hikayat-i Kitab-ı Nasreddin’de” kırk üç adet fıkra bulunmaktadır. 1676 yılında yazılan kitapta bu sayı üç katına çıkmıştır. 1822 yılında yüz altmış, 1958 yılında ise dört yüz kırk beş adet Nasrettin Hoca fıkrası bulunmuştur.

Sonuç olarak Nasrettin Hoca dünya çapında bir öneme sahiptir ve onun ile ilgili birçok farklı eser ortaya çıkmıştır.

SENARYO YAZMA

SENARYO NEDİR

Senaryolar, bir filme konu olabilecek bir romanın, hikâyenin veya bir olayın sinema tekniklerine göre uyarlanarak yazılan metinlerdir. Bu metinlerin senaryo olabilmesi için bazı tekniklere uyması gerekmektedir: sahnelere bölünmeli, açıklamalar ve diyaloglar hâlinde yazılmalıdır.

Senaryo; televizyonlarda izlediğimiz reklam filmleri ve diziler, sinemalarda seyrettiğimiz filmler için yazılan teknik içerikli metindir. İçinde diyaloglar ve betimeler barındıran, dramatik yapıyla bağdaşan hikâyelere denir. Dramatik yapı, olayın içerisine çeşitli engeller bazen çatışmalar koyarak yazılan metnin aksiyonlu bir şekilde devam etmesini sağlayan önemli bir unsurdur.

Senaryolar “sesli film” denilen kavram ortaya çıktıktan sonra gelişmeye başlamıştır. Senaryolar ve teknik olanaklar sayesinde “sinema” bölümü hızla önem kazanmaya başlamıştır.  Filmlerin temelini senaryolar oluşturmaktadır. Sinema teknolojisi ile gelişen senaryolar filmin kâğıt üzerindeki ilk türü de denilebilir.

Senaristler tarafından yazılan bu metinler genel olarak film, dizi, tiyatro, reklam ve oyun gibi eserler için yazılmaktadır. Başka edebî eserlerden farklı olarak uzun ve karmaşık cümlelere, soyut kavramlara ve duygusal betimlemelere yer verilmez. Genellikle edebî sözcükler de içermez. Anlaşılır ve somut kelimeler kullanılıp basit cümleler kurulduğunda çok daha iyi bir sonuç elde edilmektedir. Kameranın nasıl çekim yapacağını ve hareketlerini söylememek de başarılı bir senaryo için çok önemli bir noktadır. Kısacası senaryolar, sadece hikâyeyi somut ve basit bir biçimde anlatan metinlerdir.



TİYATRO VE SENARYO ARASINDAKİ FARK

Senaryolar, tiyatro eserleri ile aynı şekilde yazılmamaktadır ve aynı anlama gelmemektedir. Senaristler istediği herhangi bir bakış açısını seçip rahat bir şekilde geçiş yapamaz. Karakterleri pek çok farklı açıdan inceleme şansı da yoktur. Senaryolar geniş zaman çekiminde ve izleyicinin sadece izleyip duyabileceği şeyleri metinde barındırabilir.

Bir tiyatro yazarı metindeki görsellikleri düşünmek zorunda değilken senaristler için aynı şey kesinlikle söz konusu değildir. Bir tiyatro eserini senaryoya dönüştürmek için görsel unsurlara ihtiyaç vardır.

SENARYO İLE İLGİLİ KAVRAMLAR

Senaryo, belli aşamalardan geçerek son hâlini alır. Bu aşamalar sırasıyla: süje, esel ve tretmandır. Bu kelimelerin tanımlarına bakacak olursak:

·         Süje: İlerde film olacak konunun “sinema kuralları çerçevesinde” bir özeti, taslağıdır.

·         Esel: Bu konunun içindeki durumlar ve olaylar arasında bir bağlantı kurulur ve ortaya genel bir plan, şema çıkar.

·         Tretman: Konuya ayrıntılar eklenir, karakterler oluşmaya başlar ve konuşmalar, diyaloglar metne dahil edilir. Bu aşama, filmin neredeyse son hâli ortaya çıkar. Senaryonun en az 10-15 en fazla 40-50 sayfalık bir özetidir. Daha sonradan senarist, “sinema tekniklerini” de hesaba katarak yazdığı eseri değerlendirir ve senaryosunun son şeklini verir. 

Senaryoda olmazsa olmaz bazı ögeler vardır. Bütün edebî eserlerden de aşina olduğumuz kişi, olay, yer ve zaman; edebiyatta genelde görmeye alışık olmadığımız oyuncu, yönetmen ve izleyici, bu ögeler arasında sayılabilir.

·         Kişi: Hepimizin tahmin ettiği üzere, olayları yaşayan bireylerdir. Kişiler, toplum içinde ve doğal bir şekilde seyirciye sunulur. Aynı edebî metinlerde olduğu gibi “tip” ya da “karakterleri” simgelerler.

·         Olay: Bir başka deyişle “durum” da denilebilir. Kişilerin yaşadıkları hikâyeye denir. Olayların oluşması için genellikle bir çatışma gerekmektedir. Çatışmalar sonucu bir konu ortaya çıkar. Serim, düğüm ve çözüm olmak üzere üç bölümü vardır.

·         Yer: Dünya üzerinde herhangi bir mekân olarak adlandırılabilir. Hatta bazı bilimkurgu filmlerinde Dünya’nın da dışına çıkılmaktadır.

·         Zaman: Kronolojik bir sıra ile veya önce son sahne verilerek olaylar başa dönülüp anlatılabilir.

·         Oyuncu: Senaryodaki “kişileri” canlandıranlar yani aktör ve aktrislerdir. Başarılı oyuncular, genelde senaryoya kendi repliklerini eklerler ve oynadıkları kişinin karakterini daha iyi bir şekilde anlaşılmasını sağlarlar.

·         Yönetmen: Sahne arkasında bulunan, oyuncuları ve olaylar arasındaki bağlantıları denetleyen kişidir.

·         İzleyici: Yazılan senaryodan sonra çekilen filmi izleyen insanlardır. Bir filmin veya senaryonun başarılı olup olmadığını belirleyen kitle de denilebilir.

Senaryoların plan, sahne ve sekans denilen bölümleri vardır. Planlar birleşerek sahneleri oluştururken, sahneler birleştiği zaman da sekans oluşur. Sekanslar bir araya gelince film tamamlanmış olur.

·         Senarist: Senaryoyu yazan, duyguları ve hisleri somut bir şekilde belirtmeye çalışan kişilerdir.

·         Bir senaryo ortaya çıkarken olmazsa olmaz bazı unsurlar söz konusu olur:

·         Özlülük: Her eser gibi senaryoların da özlü olması gerekmektedir. Yazılanların somut olması ve dramatik yapıya uygun olması gerekmektedir. (Dramatik yapı kavramını, “Senaryo Nasıl Yazılır” başlığı altında daha detaylı inceleyeceğim.)

·         Kitlesellik: Senaryonun başarılı olması için insanların büyük bir bölümünün anlaması ve beğenmesi gerekir. Bu başarıldığı zaman “kitlesel” bir izleyici oluşmuş olur.

·         İlginçlik: Konu ilginç olduğu zaman ve izleyici meraklandıran, heyecanlandıran ve şaşırtan bölümler olduğu zaman hikâye daha başarılı olmaktadır.

·         Mantıklılık: Senaryonun tesadüflere ve rastlantılara çok fazla dayanmaması gerekmektedir. Aksi takdirde, izleyiciler konunun mantıksız ve filmin ya da dizinin düşük bir tempoya sahip olduğunu düşünür.

·         Görsellik: Duyguların ve hislerin somut bir şekilde verilmesi çok önemlidir. Anlatılmak istenen bütün duyguların, davranışların ve düşüncelerin görsel bir karşılığı olmalıdır.

·         Popülerlik: Güncel sorunların konu olarak işlenmesidir. Bu sayede izleyicilerle daha yakın ve duygusal bir bağ kurulabilir.

·         İzleyiciyi Dikkate Almak: Filmlerin kalitesini belirleyen ve popüler olmasını sağlayan en önemli kitle izleyici kitlesidir. O hâlde, izleyicilerin düşüncelerine çok önem verilmelidir. Senaryonun unsurları iyi ve dikkatli bir şekilde uygulandığı takdirde zaten çekilen film ya da senaryo çok başarılı olacaktır.

SENARYONUN ÖZELLİKLERİ NELERDİR

Uzun planlı ve birçok öykünün birleşmesiyle oluşan senaryolar yaşamdan küçük bir parçayı izleyicilerle buluşturur.     

Senaryo sahnelerden oluşur ve sahnelerin içinde olaylar anlatılır. Senaryo yazılırken mekân ve zaman kavramları eklenir. Mekân sol üst köşeye, zaman ise sağ üst köşeye yazılır. Fransız ve Amerikan formatları bulunmaktadır. Fransız formatında aksiyonlar ve diyaloglar aynı sayfa içerisinde yer alırken (aksiyonlar sayfanın sağında, diyaloglar sayfanın solunda), Amerikan formatında ise diyalog ve olaylar ayrı yazılmaktadır.

Üç perdeli yapı ile yazılan senaryolar, önceden seçilmiş olan mükemmel ve hiçbir zaman unutulmayacak bir hikâye ve karakter içerir. Karakterlerin diyalogları uzun olmamalıdır. Başarılı bir senaryo için eserin rahat okunması ve satır aralıklarının geniş olması gerekmektedir.

Dört ya da beş adet önemli olay olmalıdır. Bu olaylar izleyici meraklandırıp filmi beğenmesini sağlamalıdır. Senaryoların hızlı ilerlemesi gerektiğinden, en fazla üç sayfada bir yeni bir mekâna geçmesi gerekmektedir. Genel olarak tercih edilen yarım sayfada bir yeni mekâna geçilmesidir.

SENARYO NASIL YAZILIR

Senaryo yazmaya başlamadan önce elbette bir araştırma yapılmalıdır. Yapılacak araştırmalar hem sözlü hem yazılı olabilir. Yazılacak konuyu öykü formatında yazmaya başlamadan önce kullanılacak faktörlerle ilgili araştırmalar yapılır ve araştırma esnasında dönem ve karakterler ile ilgili bilgi toplanır. Araştırma aşamasını “senaryoya hazırlık bölümü” de diyebiliriz.

Senaryo yazarken soyut kavramlardan kaçınılmalıdır çünkü seyirciye somut olan durumlar ya da somutlaştırılabilen olaylar aktarılabilir. Görsellik kullanılarak biçim kazanan senaryolarda somut anlatıma ağırlık verilerek yazılmalıdır. Her cümlenin görselleştirilebilmesi film çekimleri sırasında oyuncuların o sahneyi daha kolay gerçekleştirmesini sağlar. Görsel olarak duyguların ve hislerin seyirciye aktarımı çok zor olduğundan bu duyguları eylemlere dökerek anlatmak gerekmektedir. 

Senaryo yazılırken mutlaka geniş zaman kullanılmalıdır. Zamandaki değişimleri belirtmek için “gün”, “gece” gibi başlıklar altında yazılabilir.

Bir diğer önemli nokta ise, olayların ve durumların yorumlanabilir olmasıdır. Görsel anlatım söz konusu olduğundan bazen yönetmenler tarafından küçük değişiklikler yapılabilmektedir. 

Senaryo yazarken çekim planları, kamera açıları gibi teknik bölümleri eklememek gerekir. Bu durum ancak yazar ve yönetmen aynı kişi olduğu zaman, bu gibi teknik unsurların eklenmesi işleri hızlandırabilir.

Senaryo yazmadan önce mutlaka ön hazırlık yapmak gerekir. “Sinopsis” adı verilen, hikâyeyi tek bir sayfa içerisinde özetleyen metni hazırlamak, büyük çaplı senaryolar yazarken kolaylık sağlamaktadır. 

Bu kısa metin hazırlandıktan sonra metne yan karakterler eklendiği takdirde “film hikâyesi” yazılmış olunur. Artık bu aşamada detaylar anlatılmaya başlanır ve metin daha ilgi çekici hâle gelir. Karakterlerin kişisel ve fiziksel özellikleri belirginleşmeye ve bazen tutumları ve hayata olan bakış açıları da anlaşılmaya başlar.

Bu süreç bittikten sonra asıl senaryo yazımına geçilir. Senaryo yazarken dikkat edilmesi gereken çok önemli iki özellik vardır: Dramatik yapıya uygunluk ve somut bir biçimde yazmak. Dramatik yapı; serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşan ve hikâyeye bir heyecan katan bir yapıdır.

Serim bölümünde, genellikle mekân tanıtımı yapılmaktadır. Önce dış mekân, daha sonra iç mekân tanıtılır. Mekânın tasviri yapılırken gerekli eylemler kullanılır ve ayrıntı verilir. karakter tanıtımı büyük bir öneme sahiptir. Mekân değişimi olur. Diyaloglarda gerekli bilgiler verilir. İzleyiciler genel olarak karakterlerin kişilik özellikleri hakkında bir fikir edinirler, karakterlerin birbirleri ile olan ilişkileri anlaşılır ve hikâyenin önemli konuları ortaya çıkar. İzleyici konuları öğrenince meraklanır ve dikkatlice izlemeye başlar.

Gelişme, yani düğüm, bölümünde ise, çatışmalar ve anlaşmazlıklar oluşur. Karakterler gruplaşır ya da çatışmaya başlar. Her hikâyede olduğu gibi senaryolarda da başkarakterin amacına ulaşamaması için birçok sorun yaratılır. “İyi ve Kötü” çatışması gibi çatışmalar oldukça belirginleşir ve “dramatik yapı” mantığı doğru bir şekilde uygulanmış olur. Sorunların çözülmesi için karakterler plan yapar ve uygulamaya başlar. Senaryonun tamamında olduğu gibi, bu bölümünde de ayrıntı verilir.

Çözüm bölümde “çatışmalar” biter ve hikâye bir sonuca ulaşır. Başarılı bir senaryo olması için gerçeklik, mantıklılık ve ilginçlik unsurlarına uyulmalıdır. İnandırıcı bir sonuç ile senaryonuzu çok başarılı bir şekilde bitirebilirsiniz.



YAPIT İNCELEMESİ

Bu proje ödevi için okuduğum kitabın adı “BİRAZ DA BİZ GÜLELİM: NASREDDİN HOCA FIKRALARI’dır.” Nasrettin Hoca fıkralarını küçüklüğümden beri çok sevmişimdir. Hem kısa hem eğlenceli hem de akıcı bir dile sahip olmaları nedeniyle bu kitabı çok hızlı bir şekilde okuyup bitirdim. Kitabı okurken çoğu fıkrayı bildiğimi fark ettim. Beni çocukluk anılarıma geri götürdüğü için gerçekten çok keyif aldım.

NASRETTİN HOCA FIKARLARININ İKİSİNİN SENARYOLAŞTIRILMASI

İNSANIN FİKİRLERİ[1]

(Nasrettin Hoca orta yaşlı, beyaz sakallı, bilgin, göbekli ve kısa boylu bir adamdır. Başında beyaz bir sarık, bej rengi hafifçe eskimiş bir şalvar, bej eskimiş yakasız bir gömlek, ayaklarında siyah çarıklar vardır. Yorgun ve bezgin görünmektedir. Oğlu ise kavruk, bir elli boylarında, yaklaşık kırk kilo ağırlığında sıska, esmer, siyah gözlü, cin bakışlı bir erkek çocuğudur. Üzerinde beyaz bir yakasız gömlek, dizlerinin altına kadar uzanan siyah bir pantolon ve ayaklarında da eski terlikler vardır. Neşeli ve muzip bir görüntüsü vardır. Sıcak bir yaz günüdür. Nasrettin Hoca ve oğlu bir yolculuk yapmaktadırlar ve tozlu bir toprak yolda yürümektedirler. Derme çatma, tek katlı taştan yapılmış köy evlerinin arasından geçmektedirler. Sokaklar eğri büğrü taşlarla döşelidir. Dört-beş tane tavuk eşelenmektedir. Sokağın başında bir köpek uyumaktadır. Arka planda ip atlayan üç tane küçük kız çocuğu oynamaktadır. Üçü de esmer, yedi-sekiz yaşlarında, kavruktur. Üzerlerinde yırtık pırtık olmuş beyaz gömlekler; renkli, toz toprak olmuş, eskimiş, kısa pantolonlar vardır. Oğlu ufak bir eşeğe binmiştir ve Nasrettin Hoca yanında yürümektedir. Eşek; koyu kahverengi, biraz bakımsız ve sıskadır. Yolda birkaç kişi ile karşılaşırlar. Karşılaştıkları grup yirmili yaşlarda olan dört erkekten oluşmaktadır. Bu gençler, alaycı ve bilmiş bir kişiliğe sahiptir. Üstlerinde sıradan eski kıyafetler vardır. Hepsinde eskimiş siyah pantolonlar, eskilikten hafif krem rengine çalan gömlekler bulunmaktadır. Esmer ve kısa boyludurlar.)

Karşılaştıkları grup: (eleştirerek) Bakın şu sağlıklı genç çocuğa! Bugünün gençleri, yaşlılara hiç saygı duymuyor. Kendisi eşeğe binmiş, babasını yürütüyor! Olacak iş mi?

(Nasrettin Hoca ve oğlu onların yanından sakince geçip giderler.)

Oğlu: (utanarak ve ısrarcı bir tavırla) Baba en iyisi ben yürüyeyim, sen eşeğe bin.

(Nasrettin Hoca eşeğe biner, oğlu yanında yürür. Nasrettin Hoca sakindir ve oğlu cin bakışlarıyla etrafı incelemektedir. Kısa bir süre sonra başka bir grup ile karşılaşırlar. Karşılaştıkları ikinci grup on-on iki yaşlarındaki üç kız ve iki erkek çocuktan oluşmaktadır. Üstlerinde yamalı, bakımsız kıyafetler vardır ve güneşin altında oynamaktan kapkara olmuşlardır. Hepsinde farklı renklerde pantolonlar ve renkli, uyduruk gömlekler vardır.)

İkinci gruptakiler: (aşağılayarak, eleştirerek ve alaycı bir tavırla) Şunlara bak! Babası eşekle rahat rahat giderken şu zavallı çocuk yürüyor.

(Nasrettin Hoca ve oğlu ikinci grubun da yanından geçer.)

Nasrettin Hoca: (oğluna) İkimiz de yürüyelim. Yapılacak en iyi şey o.

(Nasrettin Hoca bıkkındır, oğlu umursamaz bir tavır içerisindedir. Aradan biraz zaman geçer ve başkaları ile karşılaşırlar. Karşılaştıkları son grup otuz yaşlarında iki kadın ve bir erkekten oluşmaktadır. Kadınlardan biri beyaz tenli ve sarışın, diğeri esmerdir. Üstlerinde renkli etekler vardır. Yanlarındaki erkek ise uzun boylu ve zayıftır. Üstünde sıradan eski bir sararmış krem rengi gömlek ve dizleri yırtık siyah pantolon vardır.)

Üçüncü grup: (dalga geçerek) Yaptıkları çok saçma! Bu sıcak havada ikisi de yürüyor ve eşeğe binmiyorlar.

(Nasrettin Hoca kızgındır ve oğlu şaşkınlıktan ne yapacağını bilememektedir.)

Nasrettin Hoca: (oğluna ders vererek) İşte bu durum, insanların fikirlerinden kurtulmanın ne kadar zor olduğunu gösterir.

KAZAN DOĞURDU[2]

(Nasrettin Hoca orta yaşlı, beyaz sakallı, bilgin, göbekli ve kısa boylu bir adamdır. Başında beyaz bir sarık; kahverengi, hafifçe eskimiş bir şalvar; krem rengi, eskimiş yakasız bir gömlek; ayaklarında siyah çarıklar vardır.  Komşusu da kendisi gibi orta yaşlı, göbekli, beyaz saçlı ve kısa boylu bir adamdır. Komşunun üstünde yırtık pırtık beyaz bir gömlek, eskimiş bej bir pantolon ve eski terlikler vardır. Bakımsız bir görüntüye sahiptir. Olay, çakıllı bir yolu ve taş evleri olan bir sokakta geçmektedir. Evler tek katlı, birbirleriyle bitişik, derme çatma, bakımsız ve eski bir görüntüye sahiptir. Evlerin pencere içlerine ince uzun saksılarda renkli çiçekler konmuştur. Nasrettin Hoca’nın ve komşunun evleri yan yanadır. Nasrettin Hoca komşusunun kapısını çalar.)

Nasrettin Hoca: Komşu, kazanını ödünç alabilir miyim?

(Komşu; kocaman, bakır ve eski bir kazan verir. Nasrettin Hoca kazanı iade ederken içine hediye olarak küçük boyda, bakır bir tencere koyar ve tekrar komşunun yanına gider.)

Nasrettin Hoca: Teşekkür ederim.

Komşu: (merakla ve mutlulukla) Bu tencere niye burada?

Nasrettin Hoca: (güler bir yüzle) Kazan bizdeyken doğurdu.

(Aradan uzun bir süre geçer. Hoca komşusuna gider.)

Nasrettin Hoca: Komşu, kazanını bir daha ödünç alabilir miyim?

(Komşu sevinerek kazanı verir. Aradan birkaç hafta geçer.)

Komşu: Hoca, bizim kazana ne oldu?

Nasrettin Hoca: (üzgün bir şekilde) Komşu, çok uzun zaman oldu. Senin kazan vefat etti. Sana nasıl söyleyeceğimi düşünüp durdum.

Nasrettin Hoca: (bilmiş bir tavırla) Doğurduğunu kabul etmiştin. Sesin hiç çıkmamıştı. Şimdi ölünce neden bu kadar kızıp üzülüyorsun anlamadım ki…


SONUÇ

Nasrettin Hoca hem Türk kültürü hem de Dünya Mirası açısından çok önemli bir yere sahiptir. Arap, Bulgar, Fars, Rus, Macar, Çin medeniyetlerinde de yer edinmiştir. O bölgelerdeki kahramanlarla sentezlenmiştir.

          Bilge ve hazırcevap bir kişi olan Nasrettin Hoca, mizahi fıkraları ile insanları güldürmekle kalmayıp aynı zamanda eğitmektedir. Sözlü edebiyat dönemine ait olan bu fıkraların en önemli özelliği öğretici bir özellik taşımasıdır. Öğüt vermesi ve insanları düşündürerek ders çıkarılmasını sağlaması en önemli özelliğidir.

          Nasrettin Hoca, Türk edebiyatının ve geleneğinin önemli bir parçasıdır. Efsanevi bir kişiliğe sahiptir ve hikâyeleri yaşamış olduğu yüzyıl içerisinde yayılmıştır. Hikâyeleri sayesinde ün kazanmış, hazır cevap, iyi bir mizah anlayışına sahip bilge biridir. Hikâyeleri sözlü edebiyatın ürünü olduğundan zaman içerisinde değişime uğramıştır.

Sonuç olarak Nasrettin Hoca Türk kültüründe, eğitici fıkraları sayesinde çok önemli bir yere sahiptir.

                                                                                                                    Suzan R. HOFSTEDE, 2021

KAYNAKÇA

1.       Mustafa KAHRAMAN, Biraz da Biz Gülelim: Nasreddin Hoca Fıkraları, Gönül Yayıncılık, Ankara

2.       Emel İPEK, En Güzel Fıkralar, TÜRDAV Yayıncılık, İstanbul, 2012

3.       Emel İPEK, En Güzel Karadeniz Fıkraları, TÜRDAV Yayıncılık, İstanbul, 2012

4.       Coşkun DOKUMACI, En Güzel Fıkralar, Panama Yayıncılık, Ankara, Haziran 2013

5.       Hasan PULUR, Hasan Pulur’un Seçtiği Fıkralar, Hürriyet Yayıncılık, Ağustos 1986

6.       Eylem GEVİŞ, Nasrettin Hoca: Fil, Melisa Matbaacılık, Eylül 2002

7.       Eylem GEVİŞ, Nasrettin Hoca: Okuyan Eşek, Melisa Matbaacılık, Eylül 2002

8.       Mehmet POLATOĞLU, En Güzel Karışık Hikâyeler, Yolculuk Yayınevi, İstanbul 2011

9.       Mehmet POLATOĞLU, En Güzel Seçme Hikâyeler, Yolculuk Yayınevi, İstanbul 2011

10.    Ali KARACA, Kahkaha Dolu Sıralar: Öğrenci Fıkraları, Gönül Yayıncılık, Ankara

11.    https://nasrettin-hoca-fikralari.nedir.org/#:~:text=Nasreddin%20Hoca%20f%C4%B1kralar%C4%B1n%C4%B1n%20temel%20%C3%B6zelli%C4%9Fi,n%C3%BCktelerle%20karikat%C3%BCrize%20eder%20Nasreddin%20Hoca. (Erişim tarihi: 12.11.2020)

12.    http://www.eskisehir.gov.tr/nasreddin-hoca (Erişim tarihi: 12.11.2020)

13.    https://www.turkedebiyati.org/nasreddin_hoca_fikralari.html (Erişim tarihi: 12.11.2020)

14.    https://www.edebiyatogretmeni.org/nasreddin-hoca-fikralari/ (Erişim tarihi: 12.11.2020)

15.    https://www.trttvfilmleri.com/tr/basarili-senaryo-yazimi-icin-20-adim (Erişim tarihi: 12.11.2020)

16.    http://senaryoatolyesi.com/hizmet/senaryo-nasil-yazilir/ (Erişim tarihi: 12.11.2020)

17.    https://www.wikihow.com.tr/Film-Senaryosu-Nas%C4%B1l-Yaz%C4%B1l%C4%B1r (Erişim tarihi: 12.11.2020)

18.    https://www.tgrthaber.com.tr/aktuel/senaryo-nasil-yazilir-en-kolay-senaryo-nasil-yazilir-senaryo-yazma-teknikleri-ve-ornekleri-2735006 (Erişim tarihi: 12.11.2020)

19.    https://www.yapimekibi.com/senaryo-ornekleri/ (Erişim tarihi: 12.11.2020)

20.    https://www.iienstitu.com/blog/senaryo-nasil-yazilir (Erişim tarihi: 12.11.2020)

21.    https://www.storyboardthat.com/tr/articles/f/senaryo-yazmaya-nas%C4%B1l-yaz%C4%B1l%C4%B1r (Erişim tarihi: 12.11.2020)

22.    https://www.trttvfilmleri.com/tr/senaryo-nedir (Erişim tarihi: 12.11.2020)

23.    https://www.sabah.com.tr/nasreddin-hoca#:~:text=Nasreddin%20Hoca%20T%C3%BCrk%20halk%20bilgesi%20ve%20f%C4%B1kra%20kahraman%C4%B1d%C4%B1r.&text=Eski%C5%9Fehir'in%20Sivrihisar%20il%C3%A7esinin%20Hortu,ayn%C4%B1%20k%C3%B6yden%20S%C4%B1d%C4%B1ka%20Hatun'dur. (Erişim tarihi: 12.11.2020)

24.    https://www.haberler.com/nasreddin-hoca/biyografisi/ (Erişim tarihi: 12.11.2020)

25.    https://www.hurriyet.com.tr/gundem/nasreddin-hoca-kimdir-iste-nasreddin-hoca-hakkinda-bilinmeyenler-40801051 (Erişim tarihi: 12.11.2020)

26.    https://islamansiklopedisi.org.tr/nasreddin-hoca (Erişim tarihi: 12.11.2020)

27.    https://www.biyografya.com/biyografi/8577 (Erişim tarihi: 12.11.2020)

28.    https://www.milliyet.com.tr/egitim/nasreddin-hoca-kimdir-kisaca-hayati-ve-en-bilinen-sozleri-6238967 (Erişim tarihi: 12.11.2020)

29.    https://www.turkedebiyati.org/yazi_turleri/senaryo.html (Erişim tarihi: 12.11.2020)

30.    http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=567 (Erişim tarihi: 12.11.2020)

31.    https://www.turkedebiyati.org/nasrettin_hoca.html (Erişim tarihi: 12.11.2020)

32.    https://senaryo.nedir.org/ (Erişim tarihi: 12.11.2020)

33.    http://www.leblebitozu.com/senaryo-nedir-senaryo-ornekleri-evreleri-bolumleri/ (Erişim tarihi: 12.11.2020)

34.    http://www.sinematek.org/senaryo/56-1-senaryo-nedir,-senaryo-nas%C4%B1l-yaz%C4%B1l%C4%B1r.html (Erişim tarihi: 12.11.2020)

35.    https://tr.wikipedia.org/wiki/F%C4%B1kra (Erişim tarihi: 12.11.2020)

36.    https://bilgihanem.com/fikra-nedir/ (Erişim tarihi: 12.11.2020)

37.    https://eodev.com/gorev/6749900#:~:text=Do%C4%9Frulanm%C4%B1%C5%9F%20Cevap,-3.7%2F5&text=%E2%98%86Mizahi%2Cinsan%C4%B1%20g%C3%BCld%C3%BCren%20ve,geleneksel%20tiyatrolarda%20mizahi%20anlat%C4%B1m%20kullan%C4%B1l%C4%B1r. (Erişim tarihi: 12.11.2020)

38.    https://www.turkcebilgi.com/f%C4%B1kra_(mizah) (Erişim tarihi: 12.11.2020)

39.    https://www.kulturportali.gov.tr/mrepo/eKitap/eb-Mizahfikravekatmerli/7/ (Erişim tarihi: 12.11.2020)

40.    http://www.edebibilgiler.com/documents/fikra.html (Erişim tarihi: 12.11.2020)

41.    http://www.mynet.com/cevaplar/sorular-cevaplar/fikra-nedir-fikra-yasamsal-olaylardan-hareketle-anlatilan-anlatilanlardan-bir-sonuc-cikarma-amacinda-olan-nukte-hiciv-mizah-unsuru-barindiran-kisa-sozlu-urunlerdirmizah-sanatinin-en-temel-unsurlarind/6955116 (Erişim tarihi: 12.11.2020)

42.    https://tr.wikipedia.org/wiki/Mizah (Erişim tarihi: 12.11.2020)

43.    https://senaryosinifi.blogspot.com/2019/04/oykulemedramatikyapi.html (Erişim tarihi: 12.11.2020)

44.    https://www.milliyet.com.tr/cocuk/eglence/nasrettin-hoca-fikralari-komik-fikralar-denildiginde-akla-gelen-nasreddin-hoca-fikralari-6214835 (Erişim tarihi: 12.11.2020)


1.       [1] Mustafa KAHRAMAN, Biraz da Biz Gülelim: Nasreddin Hoca Fıkraları, Gönül Yayıncılık, Ankara, sayfa 34, 35

2.       [2] Mustafa KAHRAMAN, Biraz da Biz Gülelim: Nasreddin Hoca Fıkraları, Gönül Yayıncılık, Ankara, sayfa 38, 39

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...