Araştırma Konusu: Füruzan'ın “Parasız Yatılı” Adlı Eserindeki
"Kadın” Olgusunu Feminizm Kuramı Üzerinden Kadın Figürler Bağlamında
Değerlendirme
Cinsiyet eşitsizliği farklı toplumlarda
görülen bir küresel sorundur. Füruzan’ın “Parasız Yatılı” adlı eserinde de dış
gerçekliğin “kadın kimliğini” biçimlendirmesindeki etkisi anlatılmaktadır. Kadınların
kimliğinin biçimlenmesinde birçok farklı toplumsal gerçeklik etkilidir. Uzam ve
dış çevrenin taşra ya da kent olması, kadınların eğitimli olup olmaması ve
kadınların kendi statülerini ve toplumdaki konumlarını eşleri üzerinden
belirlemeleri başlıca sebepler arasında gösterilebilir. Ayrıca, Füruzan’ın bu
eseri yazarken “kadın kimliğini” kadın veya kız figürleri üzerinden okuyucuya
aktarması da kitabın odağını biçimlendirmektedir. Eserin, kadınların hayatta
güçlü bireyler olarak ayakta durabilmeleri için eleştirel ve gözlemci bir tavır
ile yazılmış olduğu söylenebilir.
Bu makalede, eser en çok
marksist-sosyalist açıdan incelenecek olmakla beraber eserin bir kadın yazar
tarafından yazılmış olması, kadın bir okuyucu tarafından yorumlanıyor olması ve
hikâyelerdeki tüm ana figürlerin kız çocukları olması eserin tam olarak
feminist edebiyat kuramının tüm alt başlıklarını içerdiğini göstermektedir.
Bu eserde; sosyal, ekonomik ve
kültürel birçok farklılığa sahip kadın figürleri bulunmaktadır. Bu
farklılıklar, yazar tarafından okuyucuya çatışmalar, diyaloglar, semboller,
metaforlar ve betimlemeler üzerinden aktarılmıştır. Ancak her hikâyede
figürlerin ortak noktaları da bulunmaktadır.
Anlatıcıların
çoğunlukla taşralı küçük kızlar olarak seçildiği görülmektedir. Toplumsal
cinsiyet eşitsizliğine karşı direnmeye çalışan ancak düşük bir sosyal statüye
sahip kızların ezilişi ve çevresiyle yaşadıkları iletişimsizlikleri eser
boyunca anlatılmıştır. “Taşralı”, “Piyano Çalabilmek” ve “Parasız Yatılı”
hikâyelerindeki “kız” figürleri toplumdaki ezilen kız çocuklarını temsil
etmektedir.
“Taşralı” hikâyesindeki kız figürü,
yazarın kendisine yüklediği bir adlaşmış önad olan ‘taşralı’ ifadesiyle diğer
öykü kişilerinden ayrılmakta, içine girdiği kent uzamında ve çevrede öteki
konumuna indirgenmektedir. Kızın iç dünyasının betimlenmesinde sıklıkla
yalnızlık ve yabancılık duygusu öne çıkmakta ve bu durum figürün ağzından “Bu koca kenti yadırgıyorum. Buranın
dışındayım (31)” sözleriyle açıkça belirtilmektedir. Öyküde kız figürünün
iç dünyası dış görünüşüyle de koşutluk içinde sunulmaktadır. Yazarın birçok
öyküsünde modernlikle özdeşleştirdiği “saç uzunluğu” bu öyküde de yer
almaktadır. Teyzenin kadının değerini belirleyen bir ölçüt olarak saçın
uzunluğunu sunması ve kıza saçlarını kestirmemesini önermesi, kızın bu modern
görünen geleneksel anlayışa tepki vermesinin öznesi olmaktadır; çünkü kız,
annesinin idealleştirdiği bu dünyada hiçbir şeyin göründüğü gibi olmamasına
tepki olarak saçlarını kestireceğini dile getirmektedir. İstanbullu ve modern
kadın olmakla taşralı ve geleneksel olmanın kadın üzerinden karşı karşıya
getirildiği bu öyküde, kadının hangi tarafta olursa olsun toplum tarafından
kendisine biçilen geleneksel rollere sıkışıp kalacağı anlaşılmaktadır. Öyküde
olumlu anlamda modern temsili olarak yaratılan teyze figürünün yeğeniyle
konuşmasında kadının en büyük ödevinin çocuk doğurmak, fiziksel olarak güzel
görünmek ve eşini akıl yoluyla seçerek statü atlamak gibi özellikler olduğunu
belirtmesi bunun en temel kanıtıdır. Teyze, okumasına önem verdiği kızı
Jale’nin eninde sonunda mantık evliliği yaparak çocuk bakmasını da bu
iddialarını desteklemek amacıyla vurgulamaktadır.
Piyano Çalabilmek öyküsü de bir
kadın öyküsü olarak anne kız çatışmasına odaklanmakta, derin yapıda maddiyat
odaklı yaşam görüşünü savunan annenin zenginlikten doğan kibrine ve
yoksullaşmış olmaktan kaynaklı öfkesine ve bu yoksulluğu ona anımsatan kızına
yüklenmesini merkeze almaktadır.
“Piyano”; anne kız arasındaki
iletişimsizliği, yabancılaşmayı, çatışmayı ve sosyal, kültürel ve ekonomik
farklılıkları sembolize etmektedir: “Onu çok yabancılıyordum. Çevremizin
dışındaydı onun anlattıkları. Hele o piyano çalma lafı yok mu, en korktuğumdu.”
(sayfa 35) Aynı şekilde ceylan derisi ayakkabılar anneyi temsil ederken
takunyalar kızı temsil etmektedir ve bu da aralarındaki kopukluğu
göstermektedir: “Benim vaktiyle ceylan derisi ayakkabılarım vardı. Sende
kibarlığa özenti yok ki. Dağlılara benzeyip çıktın.” (sayfa 36)
“Parasız Yatılı” hikâyesindeki masumiyet
ve olgunluğun sembolü küçük kız, büyük bir sorumluluğun getirdiği yük ve
yoksulluk sorununun altında ezilmektedir. Yoksulluktan beden eğitimi dersine
katılamaması, sosyo-ekonomik açıdan alt tabakada olduğunu göstermektedir.
Ayrıca yoksul oluşları ve annesinin kızına karşı tutum ve davranışları,
“çocukluğunu” yaşayamamasına neden olmaktadır. Bu alıntılar; yoksulluğu,
ailenin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısını vurgulamaktadır: “Hiç şımardığı
olmamıştır kimseye. Sanki o çocuk olamamıştır.” (sayfa 105), “Sade sen öğretmen
olunca n’olacak onları öğrendim. Bize nereye tayin çıkarsa oraya gideriz di mi?
/ Bu okulu kazanacakların hepsi de benim gibi yoksul çocuklar mı, anne? / Öyle
ya, yoksul çocuklar ki, parasız yatılı için imtihan oluyorlar. / Öyleyse ben
burayı kazanırım. Üzülme. Artık burada, arkadaşlarım olur.” (sayfa 106)
Güçlü ve
otoriter kadın figürleri ise farklı hikâyelerdeki figürlerin bir diğer ortak
noktasıdır. “Taşralı Kız” ve “Parasız Yatılı” adlı hikâyelerde, ekonomik olarak
iyi durumda olan kadınların güçlü ve otoriter oldukları görülmektedir. Ancak bu
kadın figürleri, kendi ayakları üstünde durmayı başarabilseler de kadınları
aşağılamakta ve evde bir erkeğin olması gerektiği kanaatindedirler.
“Taşralı
Kız” hikâyesindeki teyze figürü, anne ile çatışma yaşamaktadır ve çatışma nedenleri
kültürel, sosyal ve ekonomik farklılıklarıdır. Bir Paşa karısıdır ve kocası
vefat etmiştir. Buna rağmen “güçlü, özgür ve modern" kadının sembolü
olarak evinin düzeni bozulmamıştır.
Taşralı kızın aksine sosyal statünün
eğitim ile değil, koca ile sağlandığını düşünmektedir. Annenin: “Tam paşa
karısı olacak kadındır.” (sayfa 28) ve “Ne taksa sahicidir.” (sayfa 28) sözleri
aralarındaki sosyo-ekonomik farkın bir çatışma oluşturduğunu vurgulamaktadır.
“Vazoda kurumuş, kabuklaşmış
leylaklar vardı.” (sayfa 28) alıntısından da anlaşılacağı üzere leylaklar
“teyzenin iç dünyasını ve yaşlandığını” temsil etmektedir. Ancak “gençken
güzel” şeklinde betimlenmesi ekonomik durumunun iyi olduğunun bir
göstergesidir.
Benzer bir şekilde “Parasız Yatılı”
hikâyesinde Başhemşire figürünün de hikâye boyunca otoriter bir karaktere sahip
olduğu ancak kadınları ezdiği görülmektedir. Toplumun “kadına bakışının” bir
sembolü olan başhemşirenin sözleri, kadınların nasıl yargılandıklarını ve
ezildiklerini gösterilmektedir: “Kocan ne zaman öldü? Çocuğun var mı? Ciddi ol.
Boya falan da istemez. Kendinden mi yanağının, dudağının rengi?” (sayfa 102)
Tüm
hikâyelerde, farklı sosyo-kültürel ve ekonomik statülere sahip, ezilen ve
kendini ezdirten kadın figürlerinin olduğu görülmektedir. Bu durumun temel
nedeni toplumdaki ataerkil yapıdır. “Parasız
Yatılı” hikâyesi haricindeki tüm hikâyelerde kadınların ezilmesi, genel olarak
Türk toplumundaki kadınların çoğunlukla ezildiğini göstermek ve eleştirmek
içindir.
“Taşralı Kız” hikâyesinde abla,
Yurdagül ve Jale figürlerinin ezildiği görülmektedir. Eser boyunca figürlerin
betimlemeleri “kadınlık" kavramını veya “sosyo-ekonomik statülerini”
ortaya koymaktadır. Bu hikâyede de ablaya ait betimleme “kadınların
bedenlerinin metalaştırıldığını" vurgulamaktadır: “Ablamın gittikçe
dolgunlaşan bedeni, marulların bahar tadı, yaşamayı adlandırıyordu.” (sayfa 31)
“Yaprakları küskün, hastalıklı pencerenin dibindeydi.” (sayfa 31) betimlemesi ve Yurdagül'ün –hizmetçi kızın-
“eğri bacaklı" oluşu, sosyal statüsünü temsil etmektedir. Yazarın isim
seçimi de Jale ve Yurdagül arasındaki sosyo-ekonomik çatışmayı vurgulamaktadır.
Hem teyze hem de Jale için; “koca" eğitimden daha büyük bir sosyal statü
ifade etmektedir. Bu nedenle Jale, eğitim aldığı hâlde ev hanımıdır. Teyzenin
ve Jale'nin eğitime bakışları şu alıntıda aktarılmıştır: “Aldığı diploma da
süs.” (sayfa 29)
Aynı şekilde “Piyano Çalabilmek”
hikâyesinde de anneanne ve nine (annenin kayınvalidesi) figürlerinin de
ezildiği sezilmektedir. Anneanne figürü; eşine aşırı derecede bağlı, ezilen
kadınları temsil etmektedir. Düşüncelerini aktarırken erkeklerinin gücü ve
üstünlüğü hakkında birçok yorum yapmaktadır. Ayrıca “evi, erkek
geçindirir" anlayışına sahiptir. “O ölecek adam mıydı?” (sayfa 39) ve “Bir
daha bu evde piyano çalınmayacak. Evin erkeği öldü.” (sayfa 41) alıntıları da
anneannenin tutumunun bir göstergesidir. “Erkekliği yoktu kardeşimin, ama iyi
adamdı. Ne kadın bildi, ne içki, ne kumar. Biz günahkâr kullarız. Az harama
içimiz gitmedi.” (sayfa 41), “Kadınsınız, bilemezsiniz, dediler.” (sayfa 40) alıntılarından
da anlaşılacağı üzere anneanne; sadece ezilen kadınları değil, toplumun
erkeklere ve kadınlara bakışını da sembolize etmektedir. Erkeklerin ahlaksızlıklarını
normal karşılarken kadınların toprak meselelerine karışamayacağını da
söylemiştir. “İstanbullular bizimle alay ederler be gelin.” (sayfa 36) sözü ile
anne ve nine arasındaki çatışma okuyucuya sunulmuştur. Bu sosyo-kültürel
çatışma aynı zamanda ninenin oğlu ve anne arasında da görülmektedir. Babanın
arkadaş çevresi Kozma'dan iken annenin arkadaş çevresi Kadıköy’dendir. Bu da
sadece eşler arasında bir çatışmaya değil, aynı zamanda gelin ve kayınvalide
arasında bir çatışmaya neden olmaktadır.
“Nehir” hikâyesindeki tüm kadın
figürlerin -hanımefendi (Yusuf Ağa’nın Karısı), anne, hala, abla, ve küçük kız
kardeş-ezilmesi de toplumdaki cinsiyet eşitsizliğini ve toplumun kadınlara olan
bakışını vurgulamak içindir.
İstanbul’da yaşayan, soylu bir
aileden gelen, konuşkan, kısa saçlı ve vali kızı toplum tarafından sert bir
şekilde yargılanmaktadır: “Kadın kadın olmayı bilmezse er kişi kadın olanı
bulur.” (sayfa 43) “Saç kadının çeyizidir.” (sayfa 48) sözü ile yazar, “saç”
metaforunun moderniteyi ve sosyo-ekonomik sınıfı sembolize ettiğini
vurgulamıştır. “O çağların yirmi sekiz yaşı adamakıllı korkulu ve umutsuzdu bir
genç kız için.” (sayfa 44) alıntısı ise erkeklerin “evlilik ve yaş” ile ilgili
bir sorunu yokken kadınların büyük bir baskı altına alındığını göstermektedir. Kadının
“Yalnız Yusuf Ağa’nındı.” (sayfa 47) şeklinde tanıtılıyor olması kadınların
özgürlüklerinin kısıtlandığını ve bir adama ait olduklarını belirtmektedir.
“Erkektir her şey. Kadın kişi nedir ki. İnsanın çilelisi. O hem zengin hem
hanımdı.” (sayfa 48) alıntısı, “kadın ve erkek” arasındaki güç ve değer
dengesizliğini anlatmaktadır. “Kısır bir kadın, kadın değildir.” (sayfa 49)
sözünden de anlaşılacağı üzere toplumda “kadının doğurganlığı” büyük bir öneme
sahiptir. Bu önemi “nehir" metaforu da kadının doğurganlığını sembolize
ederek vurgulamaktadır.
Varlıklı bir kadın figürü olan
annenin çoğu hikâyede olduğu gibi bu metinde de güzel ve boylu, poslu
betimlenmesi, betimlemelerin “sosyo-ekonomik” statüyü temsil ettiğinin bir
göstergesidir. Türkçe bilmediğinden
suskun olan bu figürün, insanlar tarafından suskunluğu nedeniyle “üstün ve
kültürlü” bulunması “kadınların söz hakkına sahip olmadığını” belirtmektedir. Eski
bir saraylı olan -sosyo-ekonomik olarak üst tabakaya ait olan- hala figürünün
“Her erkek aynıdır.” (sayfa 44) şeklinde bir yorum yapması, ekonomik durumundan
dolayı kendine olan güvenini göstermektedir. Ablanın “Saçlarını sal kız.”
(sayfa 46) ve “Kadının tüysüzü makbul.” (sayfa 48) Söylemleri kadın bedeninin
metalaştırıldığını vurgulamaktadır. On üç yaşındaki bir kıza (küçük kız kardeş
figürüne) teyzeleri -yani kadınlar- tarafından söylenen: “Artık gelinlik kız
oldun.” (sayfa 48) sözü, kadınların
evlenme konusunda ne kadar büyük bir baskı altında olduğunu belirtmektedir.
“Su Ustası Miraç” hikâyesindeki
anne, Döne ve Satı Teyze (aşçı) figürlerinin de aşağılanıp ezildiği
hissedilmektedir. Ağa karısı olan anne figürü, Nehir hikâyesindeki küçük
hizmetçi kız kardeştir. Okuma-yazma bilmemekte ve düşük sosyo-ekonomik bir
sınıftan gelmektedir. “Oğlan doğur; mal mülk, bu topraklar, kimsiz kimsesiz
kalmasın.” (sayfa 51) “Toprak başında erkek ister.” (sayfa 55) sözleri ile ataerkil toplum yapısını
vurgulanmaktadır. “Erkeğin harcı, kadının boynunun borcu.” (sayfa 54) alıntısı
ise kadınların erkekler tarafından nasıl ezildiğini belirtmektedir. “Ağanın
karısı ölmeden önce, ben onun karılığını yaparmışım.” (sayfa 52) alıntısı
“kadınların erkeklere ait" olduğunu açıklamaktadır. “Yıllardır erkeksiz
bir evi kim idare edermiş!” (sayfa 53) alıntısından da erkeklerin evi
geçindirme konusundaki gücü okuyucuya gösterilmiştir. Hizmetçi ve hamile olan
Döne figürü, ağır iş yaptığı için bebeğini düşürmektedir. “Evde delikanlı
adamlar cıvıl cıvıl hizmet isterler.” (sayfa 55) sözü ise kadınlar ve erkekler
arasındaki güç dengesizliğini vurgulamaktadır. “Kuru, kemikli, uzun boylu”
şeklinde betimlenen Satı teyze figürü ise yoksulluğundan ve yalnızlığından
dolayı bu biçimde okuyucuya aktarılmıştır.
Sosyo-kültürel
açıdan düşük bir statüye sahip anne figürlerinin eser boyunca toplumsal
sorunlara karşı nasıl direndikleri betimlenmiştir. Bu figürler, düşük bir
sosyal statüye sahip olduğundan sadece kendi hayatlarını güç bela idame edip
toplumsal cinsiyet eşitsizliğini veya kadınların aşağılanmasını
önleyememişlerdir. “Taşralı”, “Piyano Çalabilmek” ve “Parasız Yatılı”
hikâyelerindeki “anne” figürlerinin toplumdaki soruna karşı nasıl direndikleri
belirtilmiştir.
“Taşralı”
hikâyesindeki annenin sosyo-ekonomik statüsü teyzeden daha düşük olduğu için
teyzeye göre daha çirkin betimlenmiştir. Teyzeden daha genç olmasına rağmen
daha yaşlı görünmesi buna örnektir. Annenin de teyzeninki gibi kocası vefat
etmiştir. Buna rağmen teyze anneyi “yanlış eş seçiminden ve paraya değer
vermeyişinden” dolayı eleştirmekte ve ötekileştirmektedir. Toplumun dul kadına
bakışı doktorun şu sözlerinden de anlaşılmaktadır: “Çok genç dul kalmışsınız,
evlenin, dedi doktor. Bu terleme, bu çarpıntı ondanmış benim kızlarım.” (sayfa
30)
“Piyano Çalabilmek” hikâyesinin
başlangıcında “kadınlık” ve “çevredekiler ile olan iletişimsizlik”
vurgulanmıştır: “Kadınlık kolay değil” (...) “Gel de anlat bu mahalle
karılarına. Udum, piyanom, ellerimin güzelliği.” (sayfa 33) Annede “eş” sosyal
statüyü belirler anlayışı hâkimdir ve şu sözlerle ifade edilmiştir: “Babana
göre değildim, ama ne yapacaksın, kader.” (sayfa 34) Ekonomik gücünü kaybederek
kendinden daha alt bir sınıfta olan ikinci eşiyle evlenmesi, kendisini yaşadığı
topluma yabancılaştırdığını ve kendisini ailesine ait hissetmediğini
göstermektedir. Kızı kendisi gibi zenginlik içerisinde büyümediğinden annesini
anlamamakta ve aralarında bir kopukluk oluşmaktadır. Annenin hem kocasına hem
de kızına yabancılaştığı şu sözlerle ifade edilmiştir: “Ben şehirliyim. Babanla
evleneceğim kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Varlık, onur görmüş konakların
kızıydım.” (sayfa 34) ve “Sen beni sevmiyorsun, ben talihsiz bir kadınım...”
(sayfa 41)
“Parasız Yatılı” hikâyesindeki anne
ise kocası vefat edince hayatın güçlükleri ile karşılaşan toplum içerisinde
“pasif" bir konumu olan kadınları temsil etmektedir. Evi geçindiren,
ekonomik güç sağlayan kişinin “erkekler" olduğunu düşünmektedir: “Evine
her gece ekmek alıp gelen bir erkeğin yokluğu, sessizlik olup yerleşmişti
odalarına.” (sayfa 103) Evin erkeğinin “ölümsüz” olacağını düşünmesi, toplum
içindeki “kadın ve erkeklerin güç dengesizliğini” vurgulamaktadır: “Niçin
babasını hep yaşayacak sanmışlardı?” (sayfa 103) Muşamba; evdeki düzeni ve ekonomik özgürlüğü
temsil etmektedir. Aynı zamanda evin geçimini sağlayan temel unsurun
“erkek" olduğunu da ifade etmektedir: “Bu muşamba eve babasının yaşadığı
günlerdeki düzenden kalmış, ferahlığın, korkusuzluğun anısıydı.” (sayfa 103) Yeni
yeni öğrendiği zorlukların üstesinden gelebilmek için kızının desteğine ihtiyaç
duymaktadır. Bu nedenle kızını yaşıtı bir arkadaş olarak görmekte ve kızına
gereğinden fazla sorumluluk yüklemektedir: “Annesi işe başlayınca onun ismi
‘bizim hastanedeki iş oldu.” (sayfa 102)
Her hikâyede benzer görevlere sahip
figürlerin bulunması toplumdaki kadınların genel durumu hakkında okuyucuya
bilgi vermektedir. Sosyo-kültürel ve ekonomik olarak güçlü olan kadınların çoğunlukla
ataerkil yapıyı destekleyen bireylerin olması, kadınların daha çok ezilmesine
neden olmaktadır. Güçlü durmaya çalışan kadın figürleri ise sosyo-kültürel ve
ekonomik olarak güçsüz olduklarından cinsiyet eşitsizliği sorunsalının önüne
geçememektedirler.
Füruzan’ın
“Parasız Yatılı” adlı eserinde kadınların toplumdaki yeri, toplumun ve
erkeklerin kadınlara olan bakışını konu edinmektedir. Betimlemeler, çatışmalar,
diyaloglar, semboller ve metaforlar ile kadınların hayattaki duruşları, sosyal,
ekonomik ve kültürel statüleri okuyucuya aktarılmıştır.
KAYNAKÇA
Füruzan, Parasız Yatılı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2015

Yorumlar
Yorum Gönder