Ana içeriğe atla

YAZMA ORTAMI

 


·

Yazma ortamının nasıl yaratıldığı veya nasıl olması gerektiği hakkında okurlar sıklıkla düşünür. Özellikle de bolca kitap okuduktan sonra, kendileri de bilgisayarın veya kalemle kâğıdın başına geçtikten sonra bunu sorgulamaya başlarlar.  

Sizlere bir sır vereyim: Yazmak için herhangi bir “yazma ortamına” ihtiyacınız yok! Evet, yanlış duymadınız. Elbette yazı yazabilmek adına belli bir zaman ve mekânda bulunmanız gerekiyor ancak herhangi bir ortam “yazarlığınıza yazarlık” katmıyor. Yazma becerisi insanın aklı ve duygularının karışımıyla ortaya çıkan bir olgudur, çevrenizde gördüğünüz çiçek böcek veya eşsiz bir Boğaz manzarası değil. Şiir yazarken bu tarz bir ortama belki ihtiyaç duyuluyor olabilir, şair olmadığımdan bu alan hakkında herhangi bir yorum yapamam ama düzyazı yazarken kesinlikle masada duran karamel kokulu mumlara, romantik güllere ve havanıza hava katacak bir beyaz şaraba ihtiyacınız yok.

Yazı yazmayı seven ve kafa dağıtmak için yazılar yazan her kişinin benim gibi düşüneceğine eminim. Gerekirse balık istifi bir serviste veya otobüste, öğrencilerin bağırış çağırış seslerinin kulaklarınızda çınladığı okulda, sıcacık pijamalarınız ve leziz mi leziz sütlü kahvenizle yatakta veya kafanızı dinlemeye gittiğiniz bir plajda yazı yazabilirsiniz. Yazdığınız ortam her ne olursa olsun kafanızın içinde dönüp dolaşan sözcükler ve düşünceler sizinle birlikte. Siz bambaşka bir âlemde olmadığınız sürece yazma eylemini gerçekleştirebilirsiniz. Tabii yazma aşamasına geçmeden önce hayal âleminde de bir tur atmak olmazsa olmaz şartlarımız arasındandır. Bu nedenle önce uzaklardaki hayal dünyasında kısa bir gezintiye çıkıp sonrasında da ortama hiç bakmadan tıkır tıkır yazılar yazabiliriz…

Benim çoğunlukla nerede yazılar yazdığımı soracak olursanız huzur dolu, mis kokulu evimde yazarım. Yapacak acil bir işim, dersim, kursum, ödevim veya sınavım olmadığında hemen kendimi bilgisayarımın başında buluveririm. Kimi zaman beyazlı pembeli çalışma odamda, kimi zaman rengârenk kitaplarla süslü okuma köşemde, kimi zamanda yumuşacık ve üzeri irili ufaklı yastıklarla dolu yatağıma gömülü vaziyette yazarım. Yanımda bitki çayı, sade kahve, üstünde dumanı tüten sıcacık bir süt, soda veya limonlu su varsa ortam tadından yenmez olur. Bir anda “geleceğin ünlü yazarı” moduna girer ve hayal dünyamı bilgisayarın bembeyaz sayfalarına boşaltmaya başlarım. Kimi zaman harfler bir sağanak yağmur veya bir tipiye dönüşür kimi zaman da dalgın düşüncelerimin etkisi altında kaldığımdan harfler parçalı bulutlu bir havada süzülüverir. Bu uçup gittiğim dünyadan yaşadığımız dünyaya da genelde annemin sevgi dolu öpücüğü beni geri getirir. Yoksa ben bir o okyanuslara daldım mı bir daha dalgaların oyunundan ayrılamam.

Suzan R. HOFSTEDE

1 Nisan 2022


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...