Ana içeriğe atla

YAZMANIN ANLAMI

 



Yazmak ya da yazmamak… Bütün mesele bundan ibaret. Son zamanlarda yazı yazmayınca kendimi boşluğa düşmüş gibi hissediyorum. Günlük bunaltıcı rutinden çıkıp sorunlardan arınmak ve edebiyata sarılmak için her şeyimi verebilirim. Bilgisayarımda bir şeyler tıkırdatmak meditasyon yapmak veya rahatlatıcı bir spaya gitmek gibi. Huzur, umut ve mutluluk veren hoş bir uğraş… Şu an bu yazıyı yazarken de -tıpkı diğer zamanlarda olduğu gibi- bulutların üzerinde koşan ve bu bulutlara pamuk şeker görünümü veren bir çocuk gibi hissediyorum. Bu duygu durumumdan dolayı hayatımı yazarak geçirebileceğime eminim. Hiçbir zaman bıkmadan usanmadan eserler ve denemeler yazmaya devam edeceğime inanıyorum.

Bir şeyler yazmanın her birey için farklı bir anlamı vardır. Bu nedenle her yazar için “yazmak” farklı bir önem ve anlam taşımaktadır. Bazı yazarlar dışarıya yansıtamadıkları iç dünyalarını çevrelerine sunmak için, bazıları kendilerine ait olmayan karakterlerin ruhlarına bürünebilmek için, bazıları hayallerini yazdıkları eserlerde yaşayabilmek için, bazıları ise toplumsal veya küresel bir gerçeği açığa çıkarabilmek için yazar.

Kendi yazma amaçlarımı sorgulamaya başlıyorum… İlk yazma sanatıyla tanıştığım zaman dokuz yaşındaydım. Açıkçası yazmaya başlamamın nedeni bana fazlasıyla kolay gelen derslerden ve okuldan biraz uzaklaşmak, hayatıma yeni bir macera ve zorluk katmaktı. Tabii yazdıkça ve bu alanda kendimi geliştirmek için okuyup araştırdıkça yazmanın herhangi bir zorluğunun olmadığının, aksine çok eğlenceli ve kafa dağıtıcı bir uğraş olduğunu anladım. Bu serüvene adımımı attığım ilk günden beri içimdeki yazar kimliğim giderek gelişti; bebeklikten çocukluğa, çocukluktan gençliğe geçiş yaptı. Şu aralar da gençlikten yetişkinliğe geçiyor sanki… Yazar kimliğimin kendimden yaşça büyük biri olduğunu ve yazılar yazarken karşımda yetişkin hâlimle sohbet ettiğimi hissediyorum.  

Yazarlığa adım atmamdaki ve yazma amaçlarımı açıklayayım… Küçüklüğümdeki yazma amacım ve günümüzdeki yazma amacım benzer noktalara sahip olsa da tam olarak aynı nedenlere sahip değiller. Yoğun bir şekilde yazma çalışmalarıma ağırlık verdiğim dönem pandemi zamanı, tam kapanma dönemi oldu. Sanırım, yazılar yazıp internette ve sosyal medya platformlarında yazdıklarımı yayınlayarak dünya ile tekrar iletişime geçebileceğimi düşünüyordum. Gerçekten de öyle oldu. Bu sayede pandemi döneminin karamsarlığından ve simsiyah dünyasından kurtularak masmavi gökyüzünün özgürlüğüne ulaştım. Hem kendi içimde biriktirdiğim duygu ve düşünceleri hem kafamda dönüp duran felsefî tartışmalar için getirdiğim açıklamaları hem de gençliğimin hayalî ve kurgusal versiyonlarını tüm dünya ile paylaşmaya başladım.

Bir diğer amacım ise günlük hayatta her bireyin, her kadının, her gencin, her çocuğun karşılaşabileceği sorunları ve onların hayallerini zihnimden farklı bir ortama aktarmak. Kimi zaman kendi kimliğimi sorguluyorum, kimi zaman kadınların dünya çapında “cinsiyet eşitsizliği” gibi saçma sapan bir kavram yüzünden muzdarip olmasına sinirleniyorum, kimi zaman uğradığım haksızlıklara tepki veriyorum, kimi zaman da pandemide kaybettiğim iki gençlik yılımın -lise yıllarımın- acısını kurgusal metinler sayesinde çıkarmaya çalışıyorum.

Ünlü yazarların kitaplarını okudukça ve bu yazarların ne kadar kalıcı eserler verdiklerini gördükçe “Ben neden onlar gibi olmayayım?” sorusu kafamda canlanıveriyor. Milattan önce yaşamış filozofların denemelerini, Rönesans dönemi sanatçılarının romanlarını okurken karşımda yepyeni bir hayal, hedef, tutku beliriyor. Bu tutkunun adı ise kesinlikle ünlü bir yazar ve filozof olmak. Yüzyıllardır eserleri okunan bu ünlü şahısları düşünürken tek hedefimin “dünya çapında ünlü bir yazar ve filozof olmak” olmadığını fark ediyorum. En büyük hedeflerimden biri “binlerce yıl boyunca insanoğluna sunduğum eserlerimin kalıcı olması”… Elbette “kalıcılık” oldukça zor elde edilen bir başarıdır. Sonuçta kendinizi dünyaya iyi bir şekilde tanıttığınız takdirde ünlü olabiliyorsunuz. Ancak imkânsız gibi görünen olgu, bu ünü kalıcı hâle getirebilmekte…

Mutluluğun paylaşıldıkça çoğaldığı gibi düşüncelerin de yazıldıkça paylaşıldığına inanıyorum. Ayrıca yazmanın da mutluluk bir ilgisi olması gerektiğine inanıyorum… Hayat mutluluk ve paylaşma üzerine kuruluysa yazmak hayatın anlamlı bir amacı olduğu sonucuna varıyorum. Gerçekten edebiyat hayatımda olmasaydı ne yapardım bilemiyorum…

Suzan R. HOFSTEDE

1 Nisan 2022


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...