Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ÖLÜMCÜL KİMLİKLER: KÜLTÜR SENTEZİ HER YERDE

   Kültürel etkileşim ve kültür sentezi güzel bir durumdur. Tüm dünyayı daha iyi yerlere taşıyan bir unsurdur. Bu nedenle “ırkçı” ya da “milliyetçi” davranmak yerine, her fırsatta diğer kültürler ile etkileşime girmeliyiz. Hiçbir kültürü aşağılamamalı, hiçbir kültüre gereğinden fazla değeri vermemeliyiz. Farklı kültürlere ait tüm insanların aklında bulundurması gereken tek bir şey var: Kültür sentezi olumlu bir şeydir. Kültürlerin asimile olmasına neden olmaz, gelişmesini sağlar. Ben küçüklüğümden beri tam bir kültürel etkileşim bombasının içinde büyümekteyim. Bu nedenle Amin Maalouf’a kendimi çok yakın hissettim. Kültür karmaşası açısından onunkine benzer bir hayatım olduğunu düşünüyorum. Bu durum bazen kendimi bir boşlukta hissetmeme neden oluyor, bazen de kendimi “tüm dünyanın bir vatandaşı” olarak görmeme neden oluyor. Kısacası bu kültürel etkileşimin benim üzerimde hem olumlu hem de olumsuz etkileri var. Ancak olumlu etkileri kesinlikle olumsuz etkilerinden daha fazla...

KAHİRE MODERN VE TOPLUMSAL DÜZENDE BİREYİN VARLIĞI-KİMLİĞİ

    Birey ve toplum birbiri ile iç içe olan iki kavramdır. Bireyler toplumları, toplumlar bireyleri oluşturan bir döngü içerisindedir. Bu nedenle bir toplum içerisinde birey kendi varlığını gösterip kimlik edinmeye çalışırken toplumun düzeninden ve toplumdaki yozlaşmadan etkilenir. Necip Mahfuz'un “Kahire Modern” adlı eserinde de toplumdaki, yönetimdeki ve bireylerin kişiliklerindeki yozlaşma; izlekler, tezatlar, semboller, betimlemeler, figürler ve diyaloglar üzerinden okuyucuya aktarılmıştır. Kitabın temelinde “Bozuk toplum bozuk bireyler yaratır, bozuk bireyler bozuk sistemi sürdürür.” İşlenen ana fikirdir. Mahcub’a iş imkânı tanıyan Selim-el Ihşidi Bey, sistemi sürdüren “bozulmuş”, “yozlaşmış" bireyleri temsil etmektedir. Devlet memurluğuna atanışı bir tezatlık üzerinden verilmiştir. “‘Öğrenci aktivizminde asıl arena öğretimdir!’ Diplomasını alınca-en başarılı öğrencilerden önce- bizzat bakanın desteğiyle, Kasım Fehmi Bey'in sekreteri olarak devlet memurluğuna at...

KAHİRE MODERN VE BÜROKRASİNİN YOZLAŞTIĞI BİR TOPLUMDA BİREY

    Birey, toplumun ekonomik ve siyasi yapısından etkilenen bir varlıktır. Bu nedenle; birey, toplum ve bürokratik yapı birbiri ile yakın bir ilişki ve döngü içindedir. Bozuk düşünce biçimine sahip bireyler bozuk bir toplumu, bozuk bir toplum da bürokratik yozlaşmayı beraberinde getirir. Necip Mahfuz “Kahire Modern” adlı eserinde; metaforlar, imgeler, semboller, çatışmalar ve diyaloglar kullanarak bürokrasinin yozlaştığı bir toplumda “bireyin yaşam algısını” okuyucuya aktarmıştır. İslam hukukçusu olan Memun’un temel prensipleri arasında “Allah”, “erdem”, “saf yürek” ve “namus” bulunmaktadır. Bu prensipler, Memun’un hayat görüşünü ve yaşam algısını etkilemektedir. “Vaazların radikal bir değişimden geçmesi gerektiğini ve şu anki halleriyle cahilliğe ve batıl inançlara açık bir teşvik olduklarını söyleyerek başladı söze.” Bu alıntıdan da anlaşılacağı üzere, Memun her ne kadar “dine” bağlı bir genç olsa da prensipleri gereği “erdem ve doğruluğun” daha önemli olduğunu vurgulamı...

KAHİRE MODERN VE KADINA BAKIŞ

                “Kadına bakış”, çoğu toplumun acı verici sorunlarındandır. Kadınların sosyokültürel durumları her ne olursa olsun, erkekler kadınları birer “obje” olarak görmektedirler. Kadınların arasındaki sosyokültürel fark ise kendilerini korumaları ve sergiledikleri tutum ve davranışlar açısından önemlidir. Necip Mahfuz, “Kahire Modern” adlı eserinde farklı sosyokültürel yapılara sahip kadınlar üzerinden “kadına bakış” kavramını ele almıştır. Bu kavram ele alınırken “erkeklerin perspektifi” göze çarpmaktadır. Yapılan betimlemeler, kullanılan semboller ve kadınlarla erkeklerin arasındaki diyaloglar üzerinden “toplumun kadınlara karşı tutumu” okuyucuya aktarılmıştır.             Eser boyunca farklı sosyal statülere sahip üç kadın figür ön plana çıkmaktadır: Kibritçi kız, İhsan ve Tahia. Bu üç figürün toplumdaki konumları birbirlerinden çok farklı olmasına rağmen...

YAŞAMAK: HAREKETLERİMİZİN SONUÇLARINI DÜŞÜNMEK VE HAYATIN BİZE GETİRDİKLERİ

  Her insan hata yapar; büyük ya da küçük, önemli ya da önemsiz yüzlerce hata… Ancak bu hataların büyük bir bölümü yapacağımız davranışlarımızın, tutumlarımızın ve hareketlerimizin sonuçlarını düşünmeden “yaşamaya” çalışmaktır. Oysa yaptığımız en ufak bir işin bile sonucunu önceden düşünüp tartmalı, sonradan harekete geçmeliyiz. Bu açıdan “yaşam” denilen kavram aslında satranç oynamaya benzer. Her zaman hayatın bize yapacağı hamleleri, ileride kendi yapacağımız hamleleri önceden bilmek -en azından tahmin etmek- gerekir. Şu anda geçmişteki hareketlerimizden pişmanlık duyuyor olabiliriz. Ancak, bizler o hataları yapmasaydık bile hayat bizi gene bu koşullara geri döndürebilirdi. “Yaşamak” kitabında Fugui ve Fugui’nin babası yüzünden tüm aile mirası yok olmuştur. Ancak Fugui ve Fugui’nin babası, aile miraslarını daha da geliştirip güçlenebilirlerdi. Bu durumda pek çok farklı senaryo oluşabilirdi. İlk senaryomuz çok da iç açıcı değildir. Her ne kadar zenginleşirlerse zenginleşsi...

KAHİRE MODERN VE “AİLE” KAVRAMININ YOZLAŞMASI

    Aile; dayanışmanın, karşılıklı sevginin, saygının ve samimiyetin olması gereken bir ortamdır. Ancak figürlerin kişilik yapıları, hayatta karşılaşılan durumlar ve toplumdaki ahlâkî yozlaşmalar nedeniyle “aile" kavramında yozlaşma görülebilir. Necip Mahfuz’un "Kahire Modern" adlı eserinde de “aile" yapısının yozlaşması karakterler arası çatışmalar, benzetmeler, semboller, tezatlıklar, ironiler ve imgeler üzerinden okuyucuya aktarılmıştır. Bu eserde “aile" yapısının yozlaşması özellikle ana figür olan Mahcub üzerinden verilmiştir. Eser boyunca Mahcub'un dahil olduğu iki farklı aile vardır: Anne ve babası ile kurduğu aile ve İhsan ile kurduğu aile. Kitabın son bölümünde, farklı “aile" algılarına sahip aileler birbirleriyle yüzleşmektedir. Mahcub'un babası ile yaşadığı çatışma, okuyucuya tezatlıklar ve benzetmeler üzerinden sunulmuştur. “Ne olursa olsun adam babasıydı; şeytan, kader veya ecel değildi.” (sayfa 201-206) Kitabın başında, Mahcub “...

KAHİRE MODERN ESERİNDE KARAKTERLER VE KARAKTERLERİN HAYAT GÖRÜŞLERİ

    Toplum içerisinde farklı bireyler farklı hayat görüşlerine ve prensiplere sahip olabilir. Bu prensipler ve hayat görüşleri; insanların seçimlerini, sosyal hayatlarını, hayatlarının gidişatını ve kendi kimliklerini oluşturmaktadır. Necip Mahfuz’un “Kahire Modern” adlı eserinde de farklı prensiplere sahip dört figür üzerinden farklı hayatlar anlatılmaktadır. Figürlerin davranışları, tutumları ve seçimleri okuyucuya aktarılırken diyaloglardan, betimlemelerden, tezatlıklardan, imgelerden, sembollerden, istiarelerden, benzetmelerden, çatışmalardan ve önseme tekniğinden yararlanılmıştır. Kitapta anlatılan üç figür; Ali Taha, Mahcup ve Memun Rıdvan’dır. Bu üç figürün üniversite son sınıf öğrencileri olmalarının nedeni ise yepyeni seçimler yapıp kendi görüşleri doğrultusunda ilerleyebilme potansiyelleridir. Bu figürlerin hepsi aynı üniversitede eğitim almış olmalarına rağmen, her figürün farklı seçimler yaparak farklı hayatlar yaşamasının nedeni kendi hayat görüşleri, prensipl...

SAVAŞ VE GÜÇSÜZLÜK

  Savaşlar; insanları güçsüz, çaresiz ve umutsuz bireylere dönüştürür. Bu durumdan en çok etkilenenler kadınlar, çocuklar ve gençlerdir. Ahmet Altan’ın “Gece Yarısı Şarkıları” adlı şiirsel biçimde yazılmış denemesinde de insanların duygu durumları benzetmeler, tezatlar ve tekrarlamalarla okuyucuya aktarılmaktadır. Anlatıcı olan “ben” figürü, insanların acılarını, üzüntülerini ve çaresizliklerini empati kurarak şiirsel bir dille aktarmıştır. Yazma eylemi, onun için bir “dışavurum” şeklidir. Derdini insanlık ile paylaşırken daha çarpıcı ve etkili kılmak adına şiirsel bir düzyazı yazıp “kanamak, yaralanmak ve bilmek” gibi sözcükler ile tezatlıklara ve mecazlara yer vermiştir. “Kanamak” mecazı “dışavurumu” temsil ederken, “yaralanmak” hüzün, acı ve kederi, “bilmek” ise güzellik, mutluluk ve huzur ile bağdaştırılmıştır. “Yazılarımla kanarım” söylemi ile bu dışavurum açıkça ifade edilmiştir. Çocukların, gençlerin, kadınların ve kavimlerin çektiği acılar kendisini yaralarken “kahkahalar...

ÖYKÜNÜN YÜKSELİŞ ZAMANI

    Her ne kadar edebiyata duyulan ilgi biraz kaybolmaya başlasa da sonsuz bir özgürlüğe ve özgünlüğe sahip öykü türü, son zamanlarda büyük bir yükselişe geçmiştir. Zeynep Aliye’nin “Herkes Öykü Yazabilir (Mi?)” adlı öznel ve tartışmacı anlatıma sahip söyleşisinde de “öykülerin” giderek popülerleşeceği kişileştirmelerle, benzetmelerle, örneklerle anlatılmaktadır.   Edebiyatın her geçen gün popülaritesini kaybettiğini açıklamak için edebiyatın ve sanatın metin içerisinde sıkça kişileştirildiği görülmektedir. Bunun bir nedeni edebiyatın insanoğlunun hayatındaki değerini ve önemini vurgulamak için iken bir diğer nedeni ise yazarın edebiyata -özellikle de öykü türüne- olan duygusal bağlılığını göstermek içindir. “Yazınsal türler sürekli kan kaybediyor.” ve “Sanat öldü.” gibi söylemler ile yazar, edebiyat hakkındaki düşüncelerini öznel ve okuyucuların dikkatini çekecek biçimde sunmuştur. Öykü türünün yükselişi ile ilgili fikirlerini sunarken çok net cümleler kurmuş olmas...

GEÇİCİLİK VE KALICILIK İKİLEMİ

  Batı’nın ideal, kalıcı, hiçbir zaman bir şey olmaz algısı ve Doğu’nun yıkım, umutsuzluk ve kaos imgesi çağımızın en büyük küresel sorunlarından biridir. İnanç Avadit’in “Gülden Kale Düştü” adlı fıkrasında da 2019 yılının en güncel olaylarından “Notre Dame Katedrali yangınını” ele alırken Doğu-Batı çatışmasının çarpıcı örnekleri okuyucuya metaforlar, imgeler, ad aktarmaları, karşılaştırmalar, çatışmalar ve tartışmacı-açıklayıcı bir anlatımla sunulmuştur. “Gülden Kale Düştü” adlı başlık göze çarpan ilk metafordur. “Gül”, güzelliğin; “kale” ise kalıcılığın bir sembolü olduğundan Notre Dame Katedrali’nin tüm insanlık için ne kadar büyük ve önemli bir yere sahip olduğunu belirtmektedir. Bu yangının büyük bir önem teşkil etmesinin temel nedeni ise “kalıcılığın ve ideallerin simgesi olan Avrupa’da” bir şaheserin yanmasından dolayıdır. Bu fıkra boyunca temel ileti Doğu-Batı (geçicilik-kalıcılık) çatışması üzerinden okuyucuya aktarılmıştır. İnsanların, Avrupa’da hiçbir zaman kaosun ve...

YENİŞEHİR’DE BİR ÖĞLE VAKTİ: DEĞİŞİM VE MODERNLEŞME

    Yeni bir kent kurulumu beraberinde değişimi ve modernleşmeyi getirir. Modernleşme çabası içerisinde olan bir toplumda çatışmalar ve döngüsellik de kaçınılmaz olarak görülen bir ikilidir. Sevgi Soysal “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” adlı yapıtında da başkent Ankara’nın 1960 darbesi sonrasındaki kurulumu esnasında gerçekleşen değişimlerden ve döngülerden bahsetmiştir. Bu kavramı ele alırken leitmotivelerden, sembollerden, benzetmelerden, diyaloglardan, çatışmalardan ve kutupluluktan yararlanmıştır. Devrimciliğin ve cesaretin temsilcisi olan Ali figürü, eser boyunca yenilikleri savunarak değişimi tipleştiren bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. “Evet, kötülüğünü kavrayabildikten sonra, kötü de olsa babam ‘harekette bereket vardır.’ der.” (sayfa 160) sözü ile Ali figürünün durağanlığa karşı olduğu; devrimci, yenilikçi ve değişimi savunan bir kişiliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Ali figürü, “değişimin habercisi” olarak da nitelendirilebilir: “Yok, işte kavağın ...

YENİŞEHİR’DE BİR ÖĞLE VAKTİ: YANLIŞ BATILILAŞMA VE BATI ÖZENTİLİĞİ

  Değişim ve modernleşmenin getirdiği sonuçlar arasında yanlış Batılılaşma ve Batı özentiliği bulunmaktadır. Yanlış Batılılaşma, Batı’nın fikirlerini kendi kültürümüze entegre etmek yerine sadece diğer insanlardan kendimizi ayırıp daha üst bir statü kazanmaya çalışmak olarak tanımlanabilir. Batı özentiliği ise modernleşme aşamalarından geçerken Batı’da her şeyin mükemmel iken ülkemizde her şeyin yozlaşmış ve değiştirilemez olduğu düşüncesidir. Sevgi Soysal da “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” adlı eserinde karakter tipleştirmelerinden, tezatlıklardan, diyaloglardan, sembollerden, leitmotivelerden, betimlemelerden ve iç monologlardan yararlanarak yanlış Batılılaşma ve Batı özentiliği eleştirileri yapmıştır. Yanlış Batılılaşan tip olarak en iyi örnek Necip Bey’dir. Baba parası yiyen Necip Bey, toplumda giyimiyle yer edinme çabasındadır ve Anadolu’da yaşayan halkı sürekli eleştirip, ezip, aşağılamaktadır. Yazar bu tezatlığı vermek adına, diyaloglardan, iç monologlardan, sınıfsal ve kült...