Yeni bir kent kurulumu beraberinde
değişimi ve modernleşmeyi getirir. Modernleşme çabası içerisinde olan bir
toplumda çatışmalar ve döngüsellik de kaçınılmaz olarak görülen bir ikilidir.
Sevgi Soysal “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” adlı yapıtında da başkent Ankara’nın
1960 darbesi sonrasındaki kurulumu esnasında gerçekleşen değişimlerden ve
döngülerden bahsetmiştir. Bu kavramı ele alırken leitmotivelerden,
sembollerden, benzetmelerden, diyaloglardan, çatışmalardan ve kutupluluktan
yararlanmıştır.
Devrimciliğin ve cesaretin temsilcisi olan
Ali figürü, eser boyunca yenilikleri savunarak değişimi tipleştiren bir
karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. “Evet, kötülüğünü kavrayabildikten
sonra, kötü de olsa babam ‘harekette bereket vardır.’ der.” (sayfa 160) sözü ile
Ali figürünün durağanlığa karşı olduğu; devrimci, yenilikçi ve değişimi savunan
bir kişiliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Ali figürü, “değişimin
habercisi” olarak da nitelendirilebilir: “Yok, işte kavağın devrildiğini
Doğan’a haber veren yine o.” (sayfa 161)
Bu durumdan ötürü yapıt boyunca bir
kutupluluk görülmektedir: Durağanlık, eylemsizlik ve değişim modernleşme
çatışması. Bu tezatlık hem diyaloglar hem semboller hem de figürlerin
çatışmaları üzerinden okuyucuya sunulmaktadır. Temel çatışmalardan biri Doğan
ile Ali arasındaki sınıfsal çatışmadır. Bu sınıfsal çatışma ile değişim sorunu
ele alınarak değişimin önemi vurgulanmıştır: “Asıl senin gibi, sorunlara sadece
okuyarak yaklaşanlar katıdır. Olaylar karşısında gerekli uyum ve değişim gücü
genellikle yoktur onlarda. Çünkü aslında suçlu ve korkaktırlar. Kim ki bir şey
gizlemek ister, duvar çekmeye meraklı olur. Küçük burjuva aydınları, aslında
suçluluk duygusuyla düşüncelerine gem vurmayıp alıp başlarını giderler.” (sayfa
161) Bu alıntıda değişimin önemi vurgulanırken, bir yandan eylemsizlik
eleştirisi diğer yandan da sahte aydın eleştirisi yapılmaktadır.
Ali’nin düşünceleri ile çatışan -ki bu
çatışma kuşak çatışması olarak da adlandırılabilir- eylemsizliğin savunucusu
olan Mevhibe Hanım ise değişim karşıtıdır. “Mevhibe Hanım, her zaman olduğu
gibi hoşlanmamıştı bu değişiklikten. Canı sıkılmıştı.” (sayfa 175)
Değişim ile ilgili döngüselliği belirten
en önemli leitmotive “kavak ağacının devrilmesidir”. “Hastalıklı görünüşü,
bütün çirkinliğiyle, apartmanın yüzünün tatsız görünüşüyle uyum halindeydi.
Eski bir bozkır parçasının artakalan güzel bir canlısı değil, çirkin bir
yapının hastalıklı bir uzantısıydı sadece.” (sayfa 177) Kavak ağacının
betimlemesi ilce yozlaşmış toplumun kökünün değişmesi gerektiği
vurgulanmaktadır. Kökteki bozulmanın çirkinliği ile sert bir toplum eleştirisi
yapılmaktadır. Ayrıca kavağın devrilmesi 1960 ihtilalinin getirdiği değişimleri
ve modernleşme çabalarını da sembolize etmektedir. “Apartmanın yüzünün tatsız
görünüşü” ise Mevhibe Hanım’ın durağanlık görüşünü temsil etmektedir. Onun
görüşleri bu benzetmeler ve betimlemeler ile eleştirilmektedir.
“Kavak” leitmotive’nin toplumda
kabullenilmiş değerler anlamında kullanıldığını açıklayan bir alıntı
bulunmaktadır: “Çok iyi ağaçtır kavak. Ucuzdur. Bakımı kolaydır. Toprağı
seçmez. Alıcısı boldur.”(sayfa 220) Kısa ve net cümleler ile toplumdaki
kalıplaşmış yargıların ne kadar kalıcı bir biçimde benimsendiği
anlaşılmaktadır. Söylenilen cümlelerin hepsinin kavak ile ilgili pozitif
anlamlar içermesi de değişim sürecinde değişime karşı çıkarak çatışmalar ve
kutupluluklar oluşturan bireylerin varlığını göstermektedir.
Ezilen ve pasif bir tutum sergileyen Olcay
ve Doğan tiplerinin sürekli duvarları yıkmaya çalışmaları ve değişimi bir
kurtuluş olarak gördükleri vurgulanmaktadır. Buradaki değişim ve eylemsizlik
kutupluluğu, kuşak çatışmaları üzerinden okuyucuya aktarılmaktadır. “Aynı benim
gibi bir kurbansın, kurtuluşunu değişime bağlamış bir kurban.” (sayfa 184) Bu
alıntıdan da anlaşılacağı üzere değişimin özgürlükle özdeşleştirildiği
anlaşılmaktadır. Ancak değişimi savunan figürlerin de eylemsiz olması
eleştirilmektedir: “O günlerde Doğan, çok düşünüyordu, ama sadece düşünüyordu.”
(sayfa 194)
Kuşak çatışmalarının ve sınıfsal
çatışmaların bir sonucu olarak kısıtlanmışlığın temsilcisi olan Olcay figürünün
değişime olan korkusu okuyucuya hissettirilmektedir. Her ne kadar Olcay
değişimi savunsa da otoriter bir güce sahip olan annesi Mevhibe’den
çekinmektedir. Bu çatışmalar ve kutupluluk toplumdaki değişime olan direncin ve
değişim korkusunun bir sembolüdür. Bu kutupluluk da şu cümlelerle ifade
edilmiştir: “Ali’yi sakin bir yemek için, nefret ettiği bir düzenin uyumlu bir
parçası olmaya zorlayamazdı.” (sayfa 201) Buradaki “nefret ettiği düzen”
söyleminden de anlaşılacağı üzere 1960 ihtilalinin doğurduğu sonuçlardan ve
düzenden toplum rahatsız olsa da korkularından bu güce karşı çıkamadıkları
sonucuna varılabilir.
Olcay figürünün özgürlüğüne ulaşabilmesi
adına değişimin gerçekleşmesi gerektiği vurgulanmaktadır. “Kavak devrilmeden
karşıya geçemeyecekti Olcay.” (sayfa 212) Burada toplumun refaha ulaşması için
modernleşmenin şart olduğu temsil edilmektedir. Kavak leitmotive’i ile toplumun
sosyal ve siyasal sorunlarına değinilmektedir. Toplumdaki köklü toplumsal
sorunlara şu alıntı da değinmektedir: “(…) ayakta kalmayı anamın cimriliğine
borçlu yani, ama tabii köküne yer olmadığından kurudu.” (sayfa 213) Bu alıntı
ile değişim karşıtlarının eninde sonunda çökeceğine bir atıfta bulunulmuştur.
Ayrıca değişimin olacağına dair bir umut olduğu da şu satırlar ile
açıklanmıştır: “Sizin evle, yani anlıyorsun, bütün o şeylerle, birleştirilmiş,
bütünleştirmiştim kavağı. Ama eski bir kavakmış sadece, düşmesi bir şey
değiştirmez.” (sayfa 213) Bu umut dolu cümlenin altında aynı zamanda toplumda
yer edinmiş kişilerin ve ailelerin de çökebileceğine vurgu yapılmaktadır. Ancak
“düşmesi bir şey değiştirmez” ifadesi bu çöken ailelerin veya kişilerin yerine
yenilerinin geleceğini de belirtmektedir.
Toplumdaki değişim ve modernleşmenin
başarılı bir biçimde gerçekleştiğini örneklendirmek adına Hatice Hanım figürü
kullanılmıştır. Eserin başında kuşak çatışmasına dair sert söylemlerde
bulunurken yapıtın sonuna gelindiğinde gençlere karşı daha pozitif bir yaklaşımda
bulunduğu görülmektedir: “Hatice Hanım Büyük Mağaza’dan bu yana kafasında
geliştirdiği öfkeyi tam kusacaktı ki, Doğan, elinde olmadan tam Hatice Hanım’ın
hoşlandığı, ‘işte terbiye, aile terbiyesi böyle olur” diyeceği biçimde, son
derece ince, efendi bir sesle, ‘Çok affedersiniz hanımefendi, çok özür dilerim,
hiç istemeden oldu. Size yardımım dokunabilir mi?’ cümlelerini sıraladığını
gördü, seyretti kendisini.” (sayfa 217) Bu alıntıda kullanılan cümlelerin çok
uzun olmasının nedeni ise toplumdaki karmaşanın düzelmesi için uzun bir değişim
sürecinin gerektiğini vurgulamak içindir.
Sonuç olarak, eserde 1960 ihtilali
sonrasında başkent Ankara’nın merkezinde gerçekleşen değişim süreci
anlatılmaktadır. Bir yandan benzetmeler, betimlemeler kutupluluklar ve çatışmalar
ile değişim karşıtları eleştirilmektedir, diğer yandan da semboller, diyaloglar
ve leitmotiveler ile değişimin önemi vurgulanmaktadır.
Suzan R. HOFSTEDE
27 Nisan 2022
Yorumlar
Yorum Gönder