Ana içeriğe atla

YENİŞEHİR’DE BİR ÖĞLE VAKTİ: HIRS, REKABET VE MUTSUZLUK DÖNGÜSÜ

 


Kent yaşamında bireylerin hayatına giren hırs ve rekabet sonucu mutluluk kaybolmaktadır. Sevgi Soysal “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” adlı eserinde hem kentleşmenin hem de hırs ve rekabet sorunun insanların üzerindeki değişimlerini ve hayata olan bakışlarını anlatmaktadır. Bu konuyu ele alırken kutupluluktan, geriye dönüşlerden, sembollerden, betimlemelerden ve tezatlıklardan yararlanılmıştır.

Hayatta yaptığı fedakârlıklar ile sınıf atlamaya çalışan hanım hanımcık kız tipi Mehtap, hırs ve rekabetin girdabına kapılarak mutlu bir hayattan mutsuz ve ümitsiz bir hayata geçiş yapmıştır. Bu geçişi esnasında umut-umutsuzluk, köy-kent ve sınıfsal kutupluluklar gibi pek çok iç ve dış çatışma yaşamıştır.

Bankacı Mehtap; hayatta kendisini sadece ailesine adayarak, kendini geri plana atarak ve gereksiz fedakârlıklar ile rekabet dalgaları ile boğuşarak tüm yaşam enerjisini bitirmiştir. Hayata olan bakışı ve kendi isteklerini göz ardı ederek bir nevi kendini kimliksizleştirmesi şu cümleler ile açıklanmıştır: “Ticaret lisesinden sonra, akademiyi okumak için Ankara’ya gelmişti. Bu arada ağabeyi evlenip çocuk sahibi olmuş, ana-babalarının alınyazılarını değiştirmek konusunda birbirlerine vermiş oldukları andı, kendi açısından bozmuştu bir bakıma. Şimdi o, kendi ailesini geçindirmek zorundaydı.” (sayfa 67) Bu alıntıdan da anlaşılacağı üzere, Mehtap’ın tek odak noktası daha çok para kazanıp biriktirmek olduğundan hayatın tadını çıkaramamaya başlamıştır.

Bu durum ise köyden kente yaptığı göçün bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Kent hayatına adapte olabilmek için hem hayatın güzelliklerini hem de kendi isteklerini geri plana atmaktadır. Bu nedenle, bu tipleştirme ile köy-kent arasındaki ekonomik ve sınıfsal çatışmalar eserden önemli odak noktalardan birini oluşturmaktadır. Konya ve Ankara arasındaki sınıfsal çatışmalar ise şu şekilde ifade edilmiştir: “Konya’da oturdukları ev bile bundan iyiydi neredeyse.” (sayfa 68) Bu kutupluluk sonucunda aslında Mehtap’ın bir iç çatışma yaşadığı sonucuna varılmaktadır.

Çok fazla iç çatışma yaşadığından ve hayatında yaptığı seçimleri sorguladığından sık sık geriye dönüşler ve iç monologlar olduğu görülmektedir. Geriye dönüşler ile Mehtap’ın geçmişi ve kent yaşamı hakkındaki umut dolu görüşleri okuyucuya aktarılmaktadır. İç monologlar ise iç çatışmaları ve kutuplulukları sunmaktadır.

En başta kentte yaşamanın ona umut ve mutluluk verdiği görülürken, kentte yaşamaya başlayınca düşüncelerinin umutsuzlukla ve karamsarlıkla dolması bu durumun bir göstergesidir. Umut-umutsuzluk çatışması ise şu satırlardan öğrenilmektedir: “Mehtap’ın gözleri iri iri açıldı. Bir kat sahibi olmanın her şeyi değiştireceğini sanan ona, bunun için bunca çabaya, sıkıntıya katlanan birine apartmanı olan biri, umutsuzluktan söz ediyor, bu durumuyla kendisini kurtulmuş görmüyor, yine de parasını çekmek zorunda kalıyor, apartmanı da elden çıkaracağını söylüyordu. Aklı karıştı iyice.” (sayfa 72) Mehtap’ın kafa karışıklığını okuyucuya daha çarpıcı ve derin bir şekilde sunmak adına uzun cümleler kullanılmış ve Mehtap’ın iç dünyasının ne kadar kaotik olduğu yansıtılmıştır.

Mehtap figürünün tam zıddını yansıtan figür ise Boyacı Necmi’dir. Boyacı Necmi, hayatın tadını çıkarmayı bilen insan olarak tipleştirilmiştir. Duygu dünyası ve hayata olan bakışı ise davranışlarına ve hakkında yapılan betimlemelere yansımaktadır. “Çok süslüydü Çingene Necmi’nin boya kutusu. Oymalı ve aynalı. Oymaları renk renk boyanmış, cilalanmıştı. Bu kutuyu, Necmi, kendi elleriyle, tam üç ayda yapmıştı. Ama kutusunun bir benzeri daha yoktu Kızılay’da.” (sayfa 222) Bu alıntıdan da anlaşılacağı üzere, Boyacı Necmi, “boya kutusu” leitmotive’i ile özdeşleştirilmiştir. Boya kutusunun renkliliği ise Necmi’nin kişiliğini ve dünya görüşünü yansıtmaktadır.

Bir diğer adı Çingene Necmi’nin hayattaki duruşu, şu masalsı diyalogla da açıklanmıştır: “Akbaba demiş ki: ‘Çok yaşarım.’ ‘Peki ne yersin?’ demiş alıcı kuş. ‘Boh yirim, ölü yirim, leş yirim, kohmuş et yirim.’ demiş akbaba. Alıcı kuş: ‘Eyi eyi, yaşa sen çok yaşa, e mi!’ demiş. ‘Ben az yaşarım ama bıldırcın yirim, keklik yirim, tavşan yirim.’ İşte alıcı kuş gibi olacan hayatta.” (sayfa 226) Necmi bu dünya görüşünü şu şekilde açıklamaktadır: “Şu kibar kızların çoğunda ölü kaldırıcı suratı var nedense. Birlikte büyüdüğü, oynaştığı Çingene kızlarının hepsi neşeliydi.” (sayfa 226) Necmi, bu sınıfsal farklılıkların insanların dünya görüşlerini etkilediğini düşünmektedir. Bu nedenle eserin yan iletileri arasında “hırs ve rekabetin mutsuzluğu beraberinde getirdiği” sonucu çıkarılabilir.

Sonuç olarak, aynı alt tabakadan olan ancak farklı dünya görüşlerine sahip olan iki figür ile kent yaşamının hırs ve rekabet sorunu ele alınmıştır. Bu sorun eleştirilirken, leitmotive’den, diyaloglardan, masalsı bir anlatımdan, iç monologlardan, kutupluluktan ve betimlemelerden yararlanılmıştır.

Suzan R. HOFSTEDE

27 Nisan 2022

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...