Ana içeriğe atla

KAHİRE MODERN VE “AİLE” KAVRAMININ YOZLAŞMASI

  


Aile; dayanışmanın, karşılıklı sevginin, saygının ve samimiyetin olması gereken bir ortamdır. Ancak figürlerin kişilik yapıları, hayatta karşılaşılan durumlar ve toplumdaki ahlâkî yozlaşmalar nedeniyle “aile" kavramında yozlaşma görülebilir. Necip Mahfuz’un "Kahire Modern" adlı eserinde de “aile" yapısının yozlaşması karakterler arası çatışmalar, benzetmeler, semboller, tezatlıklar, ironiler ve imgeler üzerinden okuyucuya aktarılmıştır.

Bu eserde “aile" yapısının yozlaşması özellikle ana figür olan Mahcub üzerinden verilmiştir. Eser boyunca Mahcub'un dahil olduğu iki farklı aile vardır: Anne ve babası ile kurduğu aile ve İhsan ile kurduğu aile. Kitabın son bölümünde, farklı “aile" algılarına sahip aileler birbirleriyle yüzleşmektedir.

Mahcub'un babası ile yaşadığı çatışma, okuyucuya tezatlıklar ve benzetmeler üzerinden sunulmuştur. “Ne olursa olsun adam babasıydı; şeytan, kader veya ecel değildi.” (sayfa 201-206) Kitabın başında, Mahcub “şeytan" olarak tanıtılırken Mahcub'un babasının şeytan olmadığının söylenmesi aralarındaki çatışmayı açıkça belirtmektedir. Burada “şeytan” metaforu veya imgesi, karakterlerin dünyaya olan bakış açılarını ve kişilik yapılarını vurgulamaktadır.

Babası ile yaşadığı çatışma başka bir tezatlık ve ironi üzerinden daha okuyucuya aktarılmaktadır. “Açıklamaya gerek var mı oğlum? Etrafıma şöyle bir bakınca fukara hayatını görebiliyorum.” (sayfa 201-206) sözleri ile babası Mahcub’un ne kadar bencil ve sadece kendi çıkarlarını düşünen biri olduğunu vurgulamaktadır. Mahcub ile anne babasının arasındaki bağın samimiyetsiz, duygusuz ve sevgisiz olduğu belirtilmiştir.

Mahcub'un anne ve babasıyla olan çatışma nedenlerinden bir diğeri ise farklı “aile" algılarına sahip olmalarıdır. Mahcub bencil ve kendi için pragmatist bir tutum sergilediğinden, “aile" denilen yapının çocuklara -kendisine- destek vermesi gerektiğini düşünmektedir. Öte yandan anne ve babası ise kendi imkânları doğrultusunda oğullarına yardımcı olmaya çalışmaktadırlar, ancak oğullarından bir miktar samimiyet ve yardım beklemektedirler. “Zor günler demek, sorumluluk sahibi oğlum? Bize birkaç lira vermek için neyi bekliyordun? Kabinede görev almayı mı?” (sayfa 201-206) soruları ile Mahcub’un bencilliği okuyucuya aktarılmıştır.

Sosyokültürel yapıyı da ortaya koyan farklı bir “evlilik algısı” daha bulunmaktadır. “Ve fikrimizi sormandan vazgeçtim, bize söylemeden nasıl evlenebildin?” (sayfa 201-206) Babasının Mahcub’a sorduğu bu soru, Mısır’daki insanların “aile” ve “kültür” yapısını sunmaktadır. “Evlilik” ve “aile kurmak” gibi önemli konuların öncelikle “aileye” danışılarak maddi ve manevi destek alınması gerektiği vurgulanmıştır.

Mahcub’un ailesi ile görüşmek istememesinin bir diğer sebebi ailesinden ve kendi “özünü” oluşturan “kimliğinden” utanmasıdır. Ailesinin fakirliği ve sosyokültürel statüsü onun için bir utanç kaynağıdır. “Ama hayır, babası ölümcül sırrı bilmiyordu. Öyle olsa -taşralı, çabuk öfkelenen biriydi- sakin kalamazdı.” (sayfa 201-206) alıntısından da anlaşılacağı üzere, Mahcub babası hakkında düşünürken olay ile alâkasız “taşralı” sözcüğünü vurgulamıştır. Bu da kendi kimliğinden ve ailesinden utandığını gösteren bir betimlemedir.

Mahcub’un diğer ailesi -İhsan ile yaptığı evlilik- ise hem ahlaki hem bürokratik hem de “aile” yapısının yozlaşmalarını sembolize etmektedir. “Kâğıt üzerinde” yapılan ahlâksız bir evlilik ile kurulan ailede; samimiyet, yardımlaşma ve sevgi kavramları da elbette gelişmemiştir. İki aile bireyi de kendi çıkarlarını düşünüp şaşaalı hayatı ellerinden bırakmamak için çabalamaktadırlar. “Beş parasız olmama rağmen, uygun bir vitrin oluşturmam gerekiyordu. Aksi takdirde bulunmaz bir fırsatı kaçıracaktım. O yüzden, hâlâ ödemediğim yüklü bir miktarda para borçlandım. Hâlâ sıkıntı ve yokluk içindeyken memuriyeti böyle elde ettim.” (sayfa 201-206) Bu alıntıda Mahcub’un ve İhsan’ın yaptığı tüm ahlaki ve bürokratik yozlaşmalar açıkça özetlenmiştir. Devlet memuru olarak iyi bir pozisyon alabilmek adına yapılan ahlaksızlıklar “aile” kavramının temelini de bozmaktadır. Bu da kitabın ana konusu olan “bozuk sistem ve bozuk insanlardan” kaynaklanmaktadır. Samimi olmayan bir evlilik sonucunda “aile” yapısının gerçek önemini kaybettiği vurgulanmıştır. 

Sonuç olarak, “Kahire Modern” adlı eserde “aile” kavramının yozlaşması Mahcub figürü üzerinden ele alınmıştır. Yazar bu yozlaşmayı okuyucuya aktarırken imgeler, semboller, benzetmeler, tezatlıklar, ironiler ve çatışmalardan yararlanmıştır.

Suzan R. HOFSTEDE,

29 Aralık 2021

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...