Ana içeriğe atla

GEÇİCİLİK VE KALICILIK İKİLEMİ

 


Batı’nın ideal, kalıcı, hiçbir zaman bir şey olmaz algısı ve Doğu’nun yıkım, umutsuzluk ve kaos imgesi çağımızın en büyük küresel sorunlarından biridir. İnanç Avadit’in “Gülden Kale Düştü” adlı fıkrasında da 2019 yılının en güncel olaylarından “Notre Dame Katedrali yangınını” ele alırken Doğu-Batı çatışmasının çarpıcı örnekleri okuyucuya metaforlar, imgeler, ad aktarmaları, karşılaştırmalar, çatışmalar ve tartışmacı-açıklayıcı bir anlatımla sunulmuştur.

“Gülden Kale Düştü” adlı başlık göze çarpan ilk metafordur. “Gül”, güzelliğin; “kale” ise kalıcılığın bir sembolü olduğundan Notre Dame Katedrali’nin tüm insanlık için ne kadar büyük ve önemli bir yere sahip olduğunu belirtmektedir. Bu yangının büyük bir önem teşkil etmesinin temel nedeni ise “kalıcılığın ve ideallerin simgesi olan Avrupa’da” bir şaheserin yanmasından dolayıdır.

Bu fıkra boyunca temel ileti Doğu-Batı (geçicilik-kalıcılık) çatışması üzerinden okuyucuya aktarılmıştır. İnsanların, Avrupa’da hiçbir zaman kaosun veya yıkımın olamayacağını düşünürken Doğu’da her daim kaosun, karmaşanın, kültürel değeri olan yapıtların yakılıp yıkılmasının olağan olduğunu düşünmeleri sorgulanmaktadır.

Avrupa’nın idealize edilmesi yazar tarafından metin içerisinde sık sık eleştirilmektedir. “Avrupa, kurduğu düşü tüm dünyaya yaymayı başarmış ve aynı zamanda bir düş olmaya da devam etmekte.” alıntısında ad aktarması kullanılması, Avrupa’nın daha da idealize edilmesine neden olmuştur.

Doğu kültürünün tanımlanması esnasında “Avrupa-olmayan” denmesinin nedeni ise Doğu kültürünü ötekileştirildiğini, ezildiğini, değersizleştirildiğini ve aşağılandığını vurgulamak içindir. Ayrıca Doğu’daki yıkım olağan iken Avrupa’daki yangının “olamayacak” bir felaket olarak görülmesi şu alıntıda açıkça vurgulanmıştır: “Şam’ın veya Palmira’nın yıkılması, (…) Notre Dame Katedrali’nin yanması karşısında olağandır çünkü Doğu’da yıkım gerçekten de olağandır. Onun bir kaza sonucu mu, bir ihmal yüzünden mi, bir savaşla mı yıkıldığı önemli değildir. Çünkü bu onun doğasıdır.”

Bu Doğu-Batı çatışmasının küresel bir sorun olduğunu vurgulamak ve insanların bu durumu görmezden gelmesini eleştirmek adına pek çok imge ve örneklemeler yapılmıştır. “Uğursuz çan seslerine kabuslardan fırlamış bir senfoni eşlik ediyor ve Titanik batarken çalmaya devam eden neşeli orkestranın sesi de bu kaotik müziği tamamlıyor.” Bu alıntıda, “Titanik” büyük bir umudun yıkılışını ve batışını temsil etmektedir. Bu batan umudun da insanların Doğu’ya karşı duyarsızlıklarının ve tutumlarının bir sembolü olduğu anlaşılmaktadır. “Neşeli orkestranın kaotik müziği tamamlaması” ise insanların bu çatışmayı görmezden gelmesini eleştirmek içindir.

Sonuç olarak, İnanç Avadit bu fıkrasında Batı’nın gereksiz yere idealize edilmesini ve Doğu’nun anlaşılmayan nedenlerle hor görülmesini ve umursanmamasını eleştirmektedir. Bu eleştiriyi daha etkili kılmak adına ad aktarmaları, özgün tanımlamalar, semboller ve imgeler kullanmıştır.

Suzan R. HOFSTEDE

6 Mart 2022

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...