Ana içeriğe atla

YENİŞEHİR’DE BİR ÖĞLE VAKTİ: KUŞAK ÇATIŞMALARI

 

 

Toplumlarda nesiller arasında kuşak çatışmaları görülebilir. Genellikle genç bireyler kendi kimliklerini kazanmaya çalışırken değişimin önemli olduğunu görmektedir, yetişkinler ise geleneklerin, durağanlığın ve mevcut yapıyı korumanın gerekli olduğunu savunmaktadır. Bunun bir sonucu olarak da toplumda bireyler arasında kuşak çatışmaları ortaya çıkmaktadır. Sevgi Soysal da “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” adlı yapıtında diyaloglar, iç monologlar ve tezatlıklar, semboller, tipleştirmeler ve leitmotiveler ile nesiller arasındaki kuşak çatışmalarını okuyucuya aktarmıştır. Ayrıca cümlelerin yapısı da figürlerin iç dünyalarını yansıtmakta ve belirli konular hakkındaki görüşlerini belirtmektedir. Oluşan bu kutupluluk ise kitabın temel noktalarından biri olan değişim ve modernleşme ile bağdaştırılmıştır.

Kuşak çatışması kavramı ilk olarak kuralcı ve sert bir öğretmen olan Hatice Hanım ile Ahmet arasında hissedilmektedir. Eğitim sisteminin kötü bir noktasını temsil eden, insanları kullanma hakkına sahip olduğunu düşünen ve şiddeti normal sanan Hatice Hanım, kurduğu diyaloglar ve iç monologlarla genç nesilleri sürekli eleştirirken kendisi de eleştirdiği gibi davranan bir insan tipidir. Bu durum, toplumsal yozlaşmanın bir göstergesidir.

Hatice Hanım’ın şu iç monoloğu ise gençlere, yeniliklere ve değişime olan bakışını açıklamaktadır: “Ahmet, onun için, bir yığın edepsizliği, bozgunculuğu, haddini ve yolunu yordamını bilmezliği iki ayak üstünde gezdiren, her türlü anlama ve tanımlama sınırının dışına taşan gençlerden sadece biriydi. İşte hep bu, yolda adama çarpıp özür bile dilemeden geçip gidiverenler, bu dolmuşta cigara içenler, büyüklerin karşısında bacak bacak üstüne atanlar, uluorta yerde el ele yürüyüp fuhuş yapanlar, gâvur oğlanları gibi saç uzatıp hamal gibi bıyık bırakanlar, yüksek sesle kahkaha atanlar, her yanlarını gösteren dar pantolon giyenler, sonra boyun damarlarını şişire şişire ileri geri konuşanlar; işte hep bu kendileri başıbozuk oldukları için her bir şeyin de başını sonunu bozmaya kalkan, sözde gençlerdi bütün sıkıntıların başı ve sonu.” (sayfa 38) Bu alıntıdan da anlaşılacağı üzere Hatice Hanım, kendi bildiği şeyler haricinde tüm yeniliklere, değişimlere ve modernleşmeye karşıdır. Bu durum, yeni yeni modernleşmeye ve gelişmeye başlayan başkent Ankara’nın genel toplum yapısını ve toplumun değişime olan direncini anlatmaktadır. 

Eserdeki ikinci kuşak çatışması ise baba parası yiyip yanlış Batılılaşan tip olan Necip Bey ve çocukları arasında geçmektedir. “Kızı hiçbir sorusuna karşılık vermiyor; oğlu saç uzatıyor, acayip bıyıklar bırakıyor, odasına Fidel Castro’nun resmini asıyordu; inat için yapıyor bunları, hepsi inadına.” (sayfa 60) “Şimdi de şımarık gençler yeniden bu modayı keşfetmişlerdi, ama önemi yoktu bunun, sonunda babalarının paraları kendilerine kalınca, ya da çalışmaya başladıklarında bu gençlik çılgınlığını unutacaklardı mutlaka.” (sayfa 61) Kurulan cümlelerin çok uzun olması ve hepsinin virgüller ve noktalı virgüllerle bağlanmasının nedeni kuşak çatışmasının toplumda yarattığı kargaşayı ve kaosu belirtmek içindir. Ayrıca, kuşak çatışmalarının her zaman var olduğunu ve bundan sonra da hep süreceğini göstermektedir.

Yapıttaki bir diğer belirgin kuşak çatışması ise sözde halkçı insan tipi olan Mevhibe Hanım ile arada kalmışlığın temsilcileri olan oğlu Doğan ve kızı Olcay arasındadır. “Anası hep sevdiği ve hoşlandığı şeylerle arasına girmişti. Sevgiyle arasına. Sevdiği bir kitapsa, kitapla arasına. Renkli balonlarla arasına…” (sayfa 109) Bu alıntı ile Olcay’ın “sevgi”, “özgürlük” ve “kaçışı” sembolize eden “renkli balonlar” kuşak çatışmasının en belirgin unsurudur. Bu leitmotive ile Olcay’ın annesinin sevgisizliğinden kaçmaya çalışmaktadır.

Olcay’ın bu çatışmalar sonucunda kimliğinin baskılandığı görülmektedir. Bu baskılanmadan dolayı bol bol kitap okumakta ve özellikle de “varoluşçuluğu” savunan filozofları -Camus ve Sartre- dikkatle okuyup onlar hakkında derin düşüncelere dalması da kimlik edinme çabası içinde olduğunu belirtmektedir. “O sıralar Camus en sevdiği yazar oldu. İnsan sevgisi ve elde olmayan başarısızlık… Çok yakın geldi bu bakış açısı ona. Yabancı’yı büyük bir heyecanla okudu. Seçilmemiş insan ilişkilerinin olumsuz alınyazısı, çocukluğunu, sağlıksızlığını yeniden uyandırıyordu içinde. Sartre’ın Duvar adlı kitabını okudu. Çocukluğunun sevgisizlik duvarı büyüdü düşüncesinde.” (sayfa 116) Kitapların adlarının “Yabancı” ve “Duvar” olması da Olcay’ın ruh durumunu ve iç dünyasını temsil etmektedir. Kendini ailesinde -annesinin yanında- bir yabancı olarak görmekte ve aralarında bir iletişimsizliğin sembolü olan “duvar” olduğunu düşünmektedir.

Doğan da aynı şekilde sürekli bir kaçış içerisindedir. Bu nedenle “kaçışın” bir leitmotive olduğu söylenebilir. “Oysa yıllarca dar bir çemberden dışarı taşmaya çaba göstermemiş miydi? Yıllarca onu ezen ve boğan sıkıcı tekdüzeliği, özel olarak sivrilttiği ilgileriyle aşmak istememiş miydi?” (sayfa 144) “Dar çember” sembolü ile Doğan’ın annesi ile yaşadığı çatışma okuyucuya hissettirilmektedir. Aile içi iletişimsizlik “duvar” ve “sevgisizlik duvarı” sembolleri ile de belirtilmiştir.

Bu aile içi iletişimsizliğin temel kaynağı ise Mevhibe Hanım’ın değişime kapalı olup tekdüzeliği savunmasıdır. Aslında kuşak çatışmalarının bir alt çatışması olarak değişim ve tekdüzelik de bu nedenden dolayı kabul edilebilir. Bu alıntı da Mevhibe Hanım’ın değişime olan bakışını -değişim karşıtlığını- açıklamaktadır: “Durumlar kökünden değiştirilmez; tam karşıtı, giderek sağlamlaştırılması gerekir durumların.” (sayfa 132)

Sonuç olarak, bu yapıtta kuşak çatışmaları semboller, tezatlıklar, leitmotiveler, tipleştirmeler, uzun ve karmaşık cümleler, diyaloglar ve iç monologlar üzerinden okuyucuya aktarılmıştır. Kuşak çatışmaları ile Ankara’daki toplumun değişim ve modernleşmeye olan tavrı sunulmuştur.

Suzan R. HOFSTEDE

26 Nisan 2022

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...