Değişim ve modernleşmenin getirdiği
sonuçlar arasında yanlış Batılılaşma ve Batı özentiliği bulunmaktadır. Yanlış
Batılılaşma, Batı’nın fikirlerini kendi kültürümüze entegre etmek yerine sadece
diğer insanlardan kendimizi ayırıp daha üst bir statü kazanmaya çalışmak olarak
tanımlanabilir. Batı özentiliği ise modernleşme aşamalarından geçerken Batı’da
her şeyin mükemmel iken ülkemizde her şeyin yozlaşmış ve değiştirilemez olduğu
düşüncesidir. Sevgi Soysal da “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” adlı eserinde karakter
tipleştirmelerinden, tezatlıklardan, diyaloglardan, sembollerden,
leitmotivelerden, betimlemelerden ve iç monologlardan yararlanarak yanlış
Batılılaşma ve Batı özentiliği eleştirileri yapmıştır.
Yanlış Batılılaşan tip olarak en iyi örnek
Necip Bey’dir. Baba parası yiyen Necip Bey, toplumda giyimiyle yer edinme
çabasındadır ve Anadolu’da yaşayan halkı sürekli eleştirip, ezip,
aşağılamaktadır. Yazar bu tezatlığı vermek adına, diyaloglardan, iç
monologlardan, sınıfsal ve kültürel çatışmalardan yararlanmıştır. “Ekose golf
pantolonu, papyon kravatıyla, uzun saplı şemsiyesiyle göze çarpmayacak biri
değildi ki.” (sayfa 49) alıntısından da anlaşılacağı üzere “golf pantolonu” bir
leitmotive ve yanlış Batılılaşmanın sembolü olarak kullanılmıştır. “Golf
pantolonu” Necip Bey figürü ile özdeşleştirildiğinden Batı özentiliği
eleştirisini vurgulayan bir leitmotive olarak kabul edilebilir.
“Görgüsüz, mahalle karısı, bir de öğretmen
olacak! Bu memlekette “éducation” böylelerinin elinde oldukça… (…) Hatice Hanım
gibi görgüsüz ve edepsiz insanlar bütün apartmanları doldursalar, merdivenlerde
durmadan kapıcılara bağırsalar, kapıcıları hep kendi işlerine koşturmanın
yolunu bulsalar da böyleydi.” (sayfa 49) Bu iç monologlardan görüldüğü üzere,
Necip Bey Batı özentiliğinin bir sonucu olarak kendi toplumunu küçümsediği
görülmektedir. Ayrıca, Batı’daki eğitimi idealize bir sistem gibi göstererek
kendi ülkesinin eğitimini aşağılamaktadır. Bu durumdan Batılılaşma ile eğitimin
önem kazandığını da göstermektedir. Eğitim eleştirisi yapılırken eğitimin
önemine de vurgu yapılmaktadır.
Necip Bey tipinin Batı özentiliği ve
Avrupa kültürüne verdiği değer şu cümleden de anlaşılmaktadır: “Necip Bey, ilk
Avrupa kültürünü kendisine bu adamın aşıladığını söyler.” (sayfa 52)
Tezatlıklar üzerinden Batılılaşmayı şu şekilde de dile getirmiştir: “Hatice
Hanım’ın kızı ise, ne karısı gibi tam anlamıyla yozlaşabilir, ne de Carla gibi
tam bir ev kadını olur.” (sayfa 54) Buradaki kültürel çatışma ile yabancıların
idealize edildiği, kendi kültüründen gelenlerin ise aşağılanıp ezildiği
hissedilmektedir.
Necip Bey’in Batılılaşma çabaları ile
kendisini kendi toplumunda ötekileştirmek ve kendini halktan ayırmak istediği
de görülmektedir: “Belki Selanikli oluşundan geliyor bu. Ne de olsa Avrupa
sayılır Selanik.” (sayfa 50) Bu ötekileşme ve yabancılaşma durumu ortaya Avrupa
ve Anadolu çatışmasını -bir başka deyişle kültür çatışmasını- ortaya
çıkarmaktadır: “Anadolulu ne olacak, yoktur bunların efendiceliği, ayıdır ki
bunlar, bakmayacaksın kusurlarına…” (sayfa 50)
Sonradan görme ve fırsatçı bir tip olan
Güngör figürü üzerinden de yanlış Batılılaşma eleştirisi yapılmıştır. Güngör’ün
şu iç monoloğu Batılılaşırken yapılan hataları eleştirmektedir: “Necip Bey
gibilerine değil tabii. Bunun gibiler, dükkâna gelirler, Avrupa’da görmüş
oldukları eşyalar üstüne iki saat konuşurlar. Fiyatları hemen yabancı parasına
çevirip bu fiyata Avrupa’nın şu ya da bu şehrinde neler alınabileceği konusunda
nutuk çekerler, eşyanın tahtasının kalitesini beğenmezler, cilayı zevksiz
bulurlar. Ama en önemlisi, hiçbir şey almazlar.” (sayfa 77-78) Bu alıntının
virgüllerle bağlanmış uzun cümleler içermesi de yanlış Batılılaşmanın ne kadar
olumsuz bir durum olduğunu vurgulamak içindir. Batı algısının yanlış olmasının
toplum üzerindeki etkilerinin kaotik olacağını belirtmektedir.
“Ama bir kez üniformaları vardı adamların,
sonra yabancıydılar ve yabancılara ayıp olurdu.” (sayfa 84) alıntısı ile Güngör
figürünün Batı’ya özenmesi ve yabancı algısı vurgulanmaktadır.
Yanlış Batılılaşma eleştirisi, sözde halkçı
insan tipi olan Mevhibe Hanım üzerinden de okuyucuya aktarılmıştır: “Böyle
yapılan salatanın çok sağlıklı olduğunu son Avrupa yolculuğundan sonra
çıkarmıştı.” (sayfa 104)
Arada kalmışlığın temsilcisi olan ve
annesinin otoritesinden kaçmaya çalışan Doğan’ın Batılılaşma çabaları da annesi
Mevhibe Hanım tarafından eleştirilmektedir: “Hem canım Türkiye burası, burada
filmcilik söker mi? Avrupa’da hadi neyse. Kimse anlamaz burada.” (sayfa 146) Bu
eleştiri ile “halkçı” olan Mevhibe Hanım’ın kendisini ve ailesini “halktan”
soyutladığını, kendilerini onlardan daha üstün gördüğünü vurgulamaktadır.
Kendilerini Batı’ya daha yakın hissederken bir yandan da halktan olan
insanların haklarını koruduğunu savunmaktadır. Bu noktada hem yanlış
Batılılaşma hem Batı özentiliği hem de sahte aydın eleştirisi bulunmaktadır.
Sonuç olarak, yanlış Batılılaşma ve
Batı’ya özen eleştirileri diyaloglar, iç monologlar, leitmotiveler, semboller
ve çatışmalar üzerinden okuyucuya aktarılmıştır. Bu iki önemli sorun da
yenileşme, modernleşme ve değişim çabasında olan bir uzamda farklı sınıflardan
olan tipleştirilmiş figürler ile sunulmuştur.
Suzan R. HOFSTEDE
27 Nisan 2022
Yorumlar
Yorum Gönder