Toplumda farklı kesimlerden insanların
farklı hayat görüşleri ve bakış açıları olduğundan eğitime bakış kişiden kişiye
göre değişmektedir. Kimileri eğitimin gereksiz olduğunu düşünürken kimileri de
toplumdaki statüsü için içselleştirilmemiş bilgilerin büyük bir önemi olduğuna
inanmaktadır. Sevgi Soysal’ın “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” adlı eserinde,
sahte aydın eleştirisi ve eğitimin yozlaşması tipleştirmeler, diyaloglar, iç
monologlar ve çatışmalar üzerinden okuyucuya aktarılmaktadır.
Hatice Hanım, eğitim sisteminin en kötü
noktasını temsil eden, baskıcı bir emekli öğretmendir. Bu tipleştirme ile
oldukça sert bir biçimde eğitimin yozlaşması eleştirisi yapılmaktadır. Hatice
Hanım’ın eğitim ile ilgili düşüncesi, üstünlük sağladığıdır. Öğretmen olarak
her istediğini yaptırmaya alışkındır ve eğitimde şiddetin olması gerektiğine
inanmaktadır. İnsanlara her istediğini yaptırmak istediği ve kendisini üstün
gördüğü şu alıntıdan anlaşılmaktadır: “Korkmuyordu satıcı. Oysa korkutmaya
alışıktı Hatice Hanım.” (sayfa 40) “Uygar insan affetmez ve unutmaz Hatice
Hanım’a göre, uygar insan cezalandırır; affetmek ve unutmak barbarlık,
ilkelliktir, bu memleket yumuşak kalplilikten kalkınamamaktadır.” (sayfa 43) Bu
alıntıda ise, Hatice Hanım’ın “uygar” insan olarak kastettiği kişi “eğitimli”
insan tipidir. Kendi mesleğinden dolayı da eğitimli insanların, diğer
insanlardan üstün ve onları cezalandırma hakkına sahip olduğunu düşünmektedir.
Bu da Hatice Hanım’ın eğitime verdiği değerin sınıfsal olarak üstünlük kurmak
için olduğunu belirtmektedir.
Günseli ise değer görmeyen köy enstitüsü
mezunu, yarı-aydın sayılabilecek insan tipidir. Toplumun eğitime olan bakışı
nedeniyle çok iyi bir pozisyona gelememiştir ve farklı kesimlerden farklı
eğitim görüşleri olan insanlar tarafından ezilip aşağılanmaktadır. Bu durum,
toplumda, eğitime verilen önemin her geçen gün azaldığının bir simgesidir.
Eğitime verilen önemin azalmasındaki en temel etken ise 1960 ihtilali
karışıklığının hâlâ tam olarak çözülememesi ve bu darbeden kaynaklanan
eğitimdeki aksaklıklardan dolayıdır.
Özgürlükçü ve yozlaşmış, bağımsız kadın
tipini sembolize eden Şükran figürünün ise eğitime olan bakışı Günseli’nin
bakışı ile çatışmaktadır: “Yıllarca öğretmen okulunda parasız yatılı okumuş
Günseli. (…) ‘Şu Günseli okudu da ne oldu, o da Spor Toto’da, ben de.’” (sayfa
25) “Günseli’nin öğretmenlik hikâyelerini dinledikçe, Allah’ıma bin şükür köylü
olmak varmış, diye düşünürdü.” (sayfa 26) Bu eğitime karşı olan yozlaşmış
görüş, toplumun genelinin görüşünü ifade etmektedir. Bu nedenle, köy
okullarının kapatılması ve 1960 ihtilalinin zorlukları ile o dönemde eğitim
alan insan sayısı oldukça azalmıştır. Bunun sonucunda ise toplumda eğitimsiz ve
yozlaşmış insanlara daha sık rastlanmaya başlanmıştır.
Salih Bey ise aslında gerçek bir aydın
gibi görünse de sahte aydın olan insan tipidir. Eğitime verdiği önem; sosyal
statü ve ekonomik nedenler içindir. Tek amacı kendi geçmişini inkâr ederek
geldiği toplumsal sınıfın insanlarından yabancılaşıp ayrışmaktır. “Ama Salih,
daha o zamanlar, kendisini onlardan ayrı tutar, ayrı olmak isterdi.” (sayfa 93)
Ayrıca profesör unvanın arkasında doktor
unvanı olmaması ise tam anlamıyla olması gerektiği gibi bir eğitim almadığının,
edindiği bilgileri tam olarak sindiremediğinin bir göstergesidir. Bunu en iyi anlatan
alıntılar ise şunlardır: “Dünya onun için tek boyutlu bir hedef olduğundan
hiçbir zaman geniş boyutlu, bağlantılı ve çelişkileri kavrayıcı, toparlayıcı
düşünmeyi öğrenemediği gibi, kitap okumak, tiyatroya gitmek gibi alışkanlıkları
da yoktu.” (sayfa 97) ve “Yeri geldikçe felsefeden, mitolojiden, söz etmek
gerekiyordu. O kendisine, dekor konu olarak Osmanlı tarihini seçti. Bunun
nedeni, yurt dışında katıldığı toplantılarda en çok tarihî konuların ilgi
topladığını anlamış olmasıydı.” (sayfa 97) Bu alıntılar ile Salih Bey’in
eğitime verdiği değerin tek ilişkisinin sosyal statüsünün korumak olduğu
görülmektedir. Gerçekten bilgileri özümsemediğinden aydınların yaptığı
faaliyetleri yapmamaktadır ve sahte aydın tipini temsil etmektedir.
Sahte aydınlardan ve yanlış
Batılılaşanlardan biri de Necip Bey figürüdür. Yanlış Batılılaşmayı temsil eden
bu tip, Batılılaşma ile eğitim görüşünü birleştirerek okuyucuya kendi ülkesinin
eğitim sisteminin yozlaştığını anlatmaya çalışmaktadır. Bu yozlaşmanın da
ihtilal kaynaklı olduğu düşünülmektedir. “Bu memlekette ‘éducation’
böylelerinin elinde oldukça… Okuduğu papaz mektebindeki, şarabın iyisinden
anlayan, hangi mevsimde hangi balığın yeneceğini bilen, bifteği içindeki kanı
saklayarak pişirmeyi beceremeyenleri hiç hoş görmeyen Fransız ‘frére’leri
şükranla andı.” (sayfa 49) Burada eleştirilen temel nokta, “köy enstitülerinin
kapatılmasıdır”. Gülseli’nin betimlemelerinde, günlük hayatını tamamen tek
başına idame ettirebileceği anlatılmakta ancak onun aldığı eğitime değer verilmediği
eleştirilmektedir. Öte yandan benzer bir eğitim sisteminin Avrupa’da
uygulanmasından gıpta edilerek söz edilmesi ise doğru olan eğitim sisteminin
ülkede uygulanmadığını göstermektedir. Bu nedenle bu alıntı, eğitimin
yozlaşmasını örnekleyen sert bir eleştiri niteliğindedir.
Sonuç olarak, Sevgi Soysal bu eserinde
sahte aydınları, eğitimin yozlaşmasını ve 1960 ihtilali sonrasında ortaya çıkan
eğitim aksaklıklarını diyaloglar, iç monologlar, çatışmalar ve tipleştirmeler
ile sunmuştur.
Suzan R. HOFSTEDE
27 Nisan 2022
Yorumlar
Yorum Gönder