Ana içeriğe atla

BUZLAR ÇÖZÜLMEDEN: KAÇIŞ BAHAR MEVSİMİNDE OLSAYDI…



Her kitapta belli durumlar, zamanlar ve mekânlar eserin gidişatını etkiler. Bazen esere hüzünlü bir giriş yapmak adına sonbahar mevsiminde ağaçların tuttuğu yas anlatılır, bazen de “özgürlük” kavramına vurgu yapmak için dümdüz ovalarda saatlerce koşar figürler…

Cevat Fehmi Başkut’un çarpıcı tiyatro bir eserinde ise kış mevsiminin ve dağlık bir Doğu Anadolu Bölgesi’nin figürlerin hayatları üzerindeki etkileri anlatılmıştır. Her ne kadar kitapta aşırı karlı günlerin olması baş figürümüz Kaymakam Bey’i olumlu yönde etkilemiş gibi görünse de olumsuz etkilemiş de olabileceğini unutmamak gerekir. Kaymakam Bey, akıl hastanesinden kış yerine ilkbahar mevsiminde kaçsaydı, sizce hayatı nasıl değişirdi?..

Güneşli bir bahar mevsiminde henüz gerçek bir unvanı olmayan “Kaymakam Bey” akıl hastanesindeki arkadaşlarına artık bir “Kaymakam” olduğunu açıklar. Arkadaşları da kâh yalandan kabul edip kâh söylediklerini dinlemez. Ancak Kaymakam Bey’imiz herkese kendi fikrini kolaylıkla kabul ettirdiği için çok memnun olur ve hayallere dalar.

Kaymakam kendi kendine konuşmaya ve düşünmeye başlar: “Eğer ben bu binanın Kaymakam’ı olabiliyorsam, binanın dışında da Kaymakam olabilirim. Bu akşam güzel bir yürüyüşe çıkayım da etrafta kimlerin Kaymakam’ı olabileceğimi göreyim.”

Akşam olunca kaymakam bütün eşyalarını alıp -ki sadece bir paltosu vardır- yola koyulur. Tüm eşyalarını gece vakti alıp gittiği için ertesi gün insanlar onun kaçtığını sanırlar. Oysaki o tutku dolu bir heyecanlı yolculuğa çıkmıştır.

Kaymakam Bey’imiz tatlı bir serinlik içerisinde cırcır böceklerinin sesleri arasında yürüdükçe yürür. İlkbahar mevsimi olduğundan yolda çok daha hızlı ilerlemektedir. Kimsenin tahmin bile edemeyeceği kadar hızlı. Bu hızının sebebi macera dolu yolculuğun kendisine enerji vermesinden dolayıdır. Kendini kaptırıp o kadar çok yürür ki farkında olmadan bambaşka şehirlere, bambaşka diyarlara yolculuk etmiş olur.

Yolculuğu sırasında çevresindekilere kendisini “Kaymakam” olarak tanıtınca herkes şaşırır ve söylediklerine bir anlam veremez. Ancak karşılaştığı insanların da eğitim düzeyi çok yüksek olmadığından Kaymakam Bey’in söylediklerini kabul edip yeme içme ihtiyaçlarını karşılarlar. Kaymakam Bey bu duruma pek sevinir. “Kime Kaymakam olduğumu söylesem kabul ediyorlar. Demek ki ben gerçekten onların Kaymakam’ıyım.” diye düşünür.

Yolculuk sırasında günler, haftalar, aylar geçer. Hastanedekiler Kaymakam Bey’i hiçbir şekilde bulamazlar. Askerler de doktorlar da deli bir insanın çok da fazla uzaklaşamayacağını, yakınlarda bir yerlerde saklandığını ve bir gün geri döneceğini düşünüp onu aramaktan vazgeçerler.

Bizim Kaymakam Bey, kendini yolculuğu sırasında geliştirip yeni tanıştığı cahil halkı peşine takıp uzak bölgelere gider. Bir süre sonra kendiliğinden “Kaymakam” unvanı “Kral” unvanına dönüşür. Artık Kaymakam Bey’in “Deliler Krallığı” vardır.

Evet, yanlış duymadınız. Kaymakam Bey hem akıllı hem deli hem de çılgın bir adamdır. Hayatı deli dolu yaşayınca anlamlı olduğuna inanmaktadır. Kendisinin en başta akıl hastanesinde olduğunu bilmektedir. Tek sorunu aynı zamanda da gerçek bir Kaymakam olduğunu düşünmesidir. Bu nedenle kesinlikle deli dolu bir insandır.

Mantıklı davranışları ve insanları iyi yönetmesi sayesinde peşine takılan halk ona çok bağlanmış ve her geçen gün hızla gelişen bir krallık kurmuşlardır. Kendilerini o kadar geliştirmişlerdir ki en büyük ticaret ağı da en iyi okullar da en iyi hastaneler de bu krallıkta kurulmuştur. Halk ve Kaymakam -bir başka deyişle Deliler Kralı- okula gidip iyi bir eğitim almışlar ve muhteşem bir yönetim kurmuşlardır. Kral-Kaymakam ise iyi bir eğitim, mantıklı davranışlar, toplum için gerekli çalışmalar ve insan sevgisi ile ne kadar başarılı olduğunu görür. Bu şekilde mutlu mesut yaşarlar.

Bu tiyatro eserinde zaman -yani mevsim- farklı olsaydı olaylar bambaşka bir şekilde gelişirdi. Belki Kaymakam Bey sadece akıl hastanesinin Kaymakam’ı olurdu, belki de kendine yeni bir krallık kurardı. Değişmeyecek tek şey o karakterin genel hâl ve tavırları olurdu…

Suzan R. HOFSTEDE

11 Eylül 2021

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...