Ana içeriğe atla

ATTİLA İLHAN’IN “AĞUSTOS ÇIKMAZI” ŞİİRİ VE GÜÇ DENGESİZLİĞİ

 


İnsanlar, belli bir kişiye duygusal anlamda bağlanabilir. Ancak bu aradaki bağ “güç-güçsüzlük” dengesi nedeniyle bozulabilir. Böylece kişiler arasında “iletişimsizlik” ömür boyunca sürer gider. Attila İlhan “Ağustos Çıkmazı” adlı şiirinde de “kendisine” -Attila İlhan’a- duygusal açıdan bağlanmış, “aciz” ve “güçsüz” bir kadının düşüncelerini okuyucu ile paylaşmıştır.

Bireyler arasında bir iletişimsizlik olduğu zaman, insanlar kendilerine bir “nesne veya eşya” gibi davranıldığını düşünebilirler. Özellikle “ataerkil” toplum yapısına sahip ortamlarda, kadınlar birer “nesne” veya “köle” olarak algılanmaktadır. “Ağustos Çıkmazı” adlı şiirde de “Beni koyup koyup gitme, n’olursun” dizeleri tekrarlanarak Attila İlhan’a “duygusal açıdan bağlı” ve “âşık” bir kadının düşünceleri sunulmuştur. Bir insanın “belirsiz” bir ortama “konulması”, o kişiye bir “eşya” gibi davranıldığını göstermektedir. Ayrıca “n’olursun” şeklindeki günlük konuşma dilinde olan yalvarış, “eşya olarak görülen kadının” adamın otoritesi altına girmeye hazır olduğunu belirtmektedir. Bu dizeden hem erkeklerin “kadınlara olan bakışı” hem de kadınların “erkekleri” büyük bir “güç” olarak görmesi vurgulanmıştır. Bu durum da toplumdaki “ataerkil ve adaletsiz yapının” her daim bir sorun olmasına yol açmaktadır.

İnsanlar kullandıkları dil ile, belli bir iletişimde “kendi pozisyonlarını”, “güçlü oluşlarını” veya “aciz oluşlarını” farkında olmadan da olsa belirtirler. Bu şiirde de emir kiplerinin yanı sıra bir yalvarışın da sezildiği görülmektedir. Günlük bir konuşma dili ile, sade ve anlaşılır bir biçimde yazılmış olan bu eserde “kadın” figürünü temsil eden “ben” kişisinin, erkekler karşısındaki “acizliği” ve “güçsüzlüğü” vurgulanmıştır. Kadının, “Attila İlhan’ı” kendisi ile bir hayat kurmaması için “ikna etmeye” çalışması göze çarpmaktadır. “Evlenirsin, çocuğun olur”, “Gemiler sensiz gitsin bırak” gibi söylemler ile “kadın” figürü, “Attila İlhan’a” “yeni” bir hayat kurması gerektiğini söylemektedir. “Hevesim olsa param olmuyor / Param olsa hevesim” dizelerinden şiir kişisinin ekonomik durumunun çok da iyi olmadığı ve kendini bu açıdan güçsüz hissettiği görülmektedir. Ayrıca, Attila İlhan ile olan ilişkilerindeki bozukluklarının sebebini “çevresindekilere”, yani “toplum baskısına”, bağlamaktadır. “Elimi tutuyorlar ayağımı” dizesi ile özgür bir irade ile seçimler yapamadığını ve “güçsüz bir kadın” olduğunu belirtmektedir. Kadın, Attila İlhan ile bir “iletişim” kurmak istediği hâlde “güçsüzlüğü” nedeniyle hayatını farklı bir şekilde yaşamak zorunda kalmıştır.

İnsanlar kendilerinin aşırı derecede “güçlü” ve “otorite” sahibi olduğunu düşündüğü takdirde; bazen karşılarındaki kişi üzerinde baskı kurarlar, bazen güç gösterisinde bulunurlar, bazen de karşılarındaki kişiyi ezmeye çalışırlar. Bu şiirde de “şair” tarafından “ezilen bir kadın figürü” ortaya konulmuştur. “Kadın” yalvararak kendi “güçsüzlüğünü” belli etse de “emir” kipleri kullanarak ve çeşitli metaforik söylemlerde bulunarak karşısındaki “erkeğe çok da güçlü biri olmadığını” anlatmaya çalışmaktadır. “Durduğun yerde dur / Kendini martılarla bir tutma / Senin kanatların yok / Düşer yorulursun” dizelerinde de vurgulandığı üzere, “kadın” karşısındaki erkeğin çok da güçlü ve özgür olmadığını söylemiştir. “Attila İlhan’ın” özgürlüğü ve gücü temsil eden “martılar” gibi olmadığını, “kanatlarının” bulunmadığını açıkça ifade ederek; kendi otoritesini artırmaya çalışmıştır. Kadın-erkek ilişkisindeki “aciz” bir kadın olarak “güç-güçsüzlük” dengesini biraz da olsun kırmaya çalışmıştır. “Kadın” figürünün kendisini bu şekilde kanıtlama çabası ise “ataerkil bir toplumda yaşamanın” sonuçlarından kaynaklanmaktadır. Hem çevresindeki insanlar onun “elini ayağını tutarak” güçsüzleştiriyor hem de “erkek” figürü kendisini “bir martı” sanarak kendi gücüne güç katmaya çalışıyor. Bu nedenle, “kadın” da bu “güçsüzlükten” kurtulmak adına “Attila İlhan” ile iletişim kurmaya çalışmaktadır.

Sonuç olarak, ataerkil toplum yapısında “kadınlar” güçsüz görülmekte ve bu durum toplumda bir “güç-güçsüzlük” dengesizliği oluşturmaktadır. Bu dengesizlik üzerine kurulu olan kadın-erkek ilişkileri ise “iletişimsizlik” ve “çevre baskısı” ile sonlanmaktadır.

Suzan R. HOFSTEDE

17 Ekim 2021

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...