Ana içeriğe atla

KAHİRE MODERN VE TOPLUMSAL YOZLAŞMA

  


Toplumsal yozlaşma; rüşvet, torpil, adam kayırma ve ahlâkî yozlaşma gibi olgular sonucunda ortaya çıkmaktadır. Necip Mahfuz'un “Kahire Modern" adlı eserinde de toplumsal yozlaşma Âmâ Kadınlar Derneği, Mahcub, Selim Bey ve Aziz Darim Efendi gibi figürler ve uzamlar üzerinden, Mahcub'un bakış açısıyla okuyucuya sunulmuştur. Ahmet Bedir adındaki figür soru sorma tekniğini kullanarak Mahcub'a gerçekleri göstermiştir.

Eserdeki en büyük ahlâkî yozlaşma sembolü olarak “Âmâ Kadınlar Derneği” verilmiştir. Yapılan betimlemeler ve okuyucuya aktarılan diyaloglar ile “Âmâ Kadınlar Derneği’nin” bir vitrin olarak kullanıldığı tezatlıklarla ve betimlemelerle belirtilmiştir.

“Âmâ Kadınlar Derneği’nin binasına oldukça erken vardı ve karşısında şatafatlı gölgeliklerle dolu bir bahçeyle çevrili büyük, seçkin bir mekân buldu. (...) Güzellik her yerdeydi ve hoş kokulu parfümler odaya yayılıyordu.” (sayfa 92-102) alıntısından da anlaşılacağı üzere dernekteki temel amaç “yardımseverlik” değil, “eğlence” ve “zengin kesimin topluma kendisini yardımsever” tanıtmasıdır. Dernekte görme engelli hiçbir kadın olmadığı gibi engelli bireylere faydası dokunacak herhangi bir işlem de yapılmamaktadır.

Mısır’da yaşayan bu zengin kesim, öncelikli olarak kendi çıkarlarını düşünmektedir. “O asıl aile hayırseverce ve merhametli davranmak için bu mekânı ziyaret etme zahmetine katlanmışlardı.” (sayfa 92-102) Bu alıntıda vurgulanan durum ise zengin kesimin tutum ve davranışlarıdır. Yüksek zümrede kalabilmek için bir mecburiyet duygusuyla bu etkinliğe katılmaktadırlar.

Bu dernekte yapılan tüm işlerin göstermelik olduğu, barındırdığı çelişkilerden anlaşılmaktadır. Zıtlıklar ve çatışmalar kullanılarak bu durum okuyucuya şu şekilde sunulmuştur: “Ve nasıl olur da bu hayır işi barda düzenlenebilir?” (...) “Bırak kör kadınlar cehenneme gitsin! Bar daha iyidir ve daha uzun ömürlüdür.” (sayfa 92-102)

Bu alıntıda sadece derneğin “vitrin" olarak kullanılması değil, aynı zamanda “dinin" büyük bir güç olduğu bu toplumda değerini yitirdiği anlatılmaktadır. Bu da Mısır’daki zengin kesimin dinî ve ahlâkî yozlaşmasını göstermektedir. Mısır toplumunu “din ve ahlak" kavramları oluşturduğundan, “toplumsal yozlaşma” açık ve net bir biçimde hissedilmektedir.

Toplumsal yozlaşmaya neden olan bur başka olgu ise bürokrasideki yozlaşma, yani torpil ve rüşvettir. “Nasıl olur da tanımazsın onu? Aziz Darim Efendi saygıdeğer bir devlet memuruydu. Sonra ahlâkî suçlamalarla istifa etmeye zorlandı. O nedenle özel sektöre geçti. Nüfuzlu insanları tanıdığı için devlet sektörüne geri alındı, özel yatırımlarından feragat etmeden zenginleşti.” (sayfa 92-102) Bu alıntıdan devlet memuru olmanın başarıya değil, ahlaksızlığa ve kişisel çıkarlara dayandığı anlatılmaktadır.

“Ahmet Midhad. Herkes tanır.” “Devlet memuru mu?” “Mısır Bankasında. Hukuk fakültesinden geçen sene mezun oldu. Maaşı otuz lira.” ( sayfa 92-102) Bu alıntıda aktarılmak istenen temel durum memuriyette hızlı yükselmenin; insanların çıkarlarına, torpile ve rüşvete dayalı olduğudur.

Torpil ve ahlâkî yozlaşma, bir güzellik yarışması üzerinden de diyaloglar, betimlemeler ve soru sorma teknikleri ile yaratılmıştır. “Kazanan açıklanana kadar bu kartı sakla. Açarsan güzellik kraliçesinin adını göreceksin. (...) Kazanan kızı iki gün önce Keops Piramidi’nin aşağısında, jürideki gazetecilerle beraber gördüm. Şaşırtıcı mı sence?” (sayfa 92-102) alıntısından da anlaşılacağı üzere toplumdaki tüm sistemler ve yarışmalar bozulmuştur. Her şey çıkar ilişkilerine, rüşvete ve torpile dayalıdır. Tüm sistemlerin ve bireylerin bozuk olması da toplumun yozlaşmasına ve bu yozlaşmanın düzelememesine neden olmaktadır.

Çıkarlar ve iyi pozisyonlara yükselebilmek için gerçeklerin üstünün örtülmesi de bir toplumsal yozlaşma örneğidir. Tüm eser boyunca Mahcub'un kişilik yapısının kendi çıkarları ile temellendiği görülmektedir. Mahcub, “zengin zümreye” girebilmek adına gazeteci kimliği ile gittiği dernek toplantısındaki gerçeklerin üstünü örtecek bir yazı yazmayı planlamaktadır. Herkesin kendisine kâr sağlamaya çalıştığı bu topluluğun vatansever, hayırsever ve iyiliksever olduğunu söylemektedir. Bunun tek nedeni kendi çıkarları ve geleceği içindir.

Sonuç olarak, “Kahire Modern" adlı eserde toplumsal yozlaşma; torpil, rüşvet, adam kayırma ve ahlâkî yozlaşma gibi izleklerle bazı figürler ile okuyucuya diyalog, betimleme ve soru sorma teknikleri üzerinden aktarılmıştır.

Suzan R Hofstede

13 Aralık 2021

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...