Ana içeriğe atla

ŞUBAT TATİLİNİ BOŞ GEÇİRMEMEK



Tatil zamanlarında her ne kadar dinlenmek gerekse de yapacak iş hiçbir zaman bitmez. Okuldan ve dershaneden hocalar çılgınlar gibi ödevler yağdırır; proje ödevleri bir tarafa yığılmıştır (özellikle de IB okuyan öğrenciler için bu durum geçerli); belki tatil planlarınız vardır ve dershaneniz bir haftalık kamp planı yapmıştır.

Bence tatil süreçleri dinlenmeden ziyade zamanla yarışma aktivitesi gibidir. Tonla yapacak işiniz varken “bugün soru çözmesem de olur, bir güncüğümü de kendime ayırayım canım” diyerek işleri ertelediğiniz bir zamandır. Tabii bu işlerimizi ertelerken yaptığımız şey verimli mi tartışılır. Özellikle de sadece sosyal medyada veya televizyon kanalları arasında takılıyorsak…

Onun yerine dengeli bir plan yaparak hem dinlenip hem eğlenip hem de sizi bekleyen yığınla işi yapabilirsiniz. Açıkçası ilk defa Şubat tatilim için oturup günlük her bir saatimde ne iş yapacağımı belirlediğim bir plan yapmadım. O tarz yaptığım planlar beni aşırı derecede gerip strese sokuyor. Programdaki en ufak bir aksama korkunç bir faciaya dönüşüyor benim için. Belki bilinç altım bu nedenden dolayı bana “o” planı yaptırtmadı, bilemiyorum.

Her ne kadar hangi gün hangi saat ne yapacağımı belirlemesem de üç aşağı beş yukarı yapacağım işlerin bir listesini çıkardım. En hızlı ve en verimli şekilde, üstümdeki o çılgın iş yükünü azaltmak için motive bir biçimde çalıştım. IB öğrencisi olmam nedeniyle hazırlayıp bitirmem gereken toplamda on tane projem var. (Kesinlikle abartmıyorum, içinde üç tane deney yapma, beş tane kitap okuyup onlar hakkında eleştirel yazılar yazma gibi büyük kapsamlı projeler var.)

Şubat tatilinin ikinci haftasında şehir dışında annemin işi nedeniyle gittiğimiz -ve bundan faydalanarak birkaç gün daha kalacağımız- hoş bir gezi planımız olduğundan yapmam gereken bütün bu proje işlerini ilk haftada bitirmek zorundayım. Üstüne üstlük tatilin ilk haftasında günde yedi saatlik bir dershane kampım var.

Bu kadar işin yanı sıra nasıl dinlenmeye vakit ayırdığımı ya da dinlenip dinlenemediğimi soruyorsunuzdur. Gördüğünüz gibi şu anda -Şubat tatilinin dördüncü gününde- bu kitabı yazamaya devam edebildiğime göre kendime rahat rahat vakit ayırabiliyorum demektir. Her gün iki-üç saat kitap okuma ritüelime devam edebiliyor, annemle gezmeye gidip sohbet edebiliyorum. Ayrıca tatilin ikinci haftasını da tatil planımızdan dolayı tamamen gezmeye ayırmış durumdayım.

Söylemek istediğim ana nokta şu: Anormal bir çalışma planına kimsenin ihtiyacı yok. Tek gereken şey kendinize dinlenme zamanlarınızı planlayıp geri kalan sürede yetiştirebildiğiniz kadar işi yapmaya çalışmak. Emin olun insan dinlenebileceğini bildiği zaman kat be kat verimli ve hızlı çalışmaya başlıyor. Böylece hem dinlenip hem de çalışarak bir yandan suçluluk duymamış oluyoruz, diğer yandan da ikinci döneme zinde bir şekilde başlamış oluyoruz. Bu da demek oluyor ki Şubat tatilini en verimli şekilde geçirmiş oluyorsunuz…


 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜNİVERSİTELİ OLARAK KENDİMİ KEŞFETMEK

    Doğan Cüceloğlu’nun “Var Mısın?" adlı eserini bir buçuk sene önce okumuştum ve çok beğenmiştim. Kitabı o zaman okuduğumda üniversite sınavına hazırlık sürecinde bana yardımcı olmuştu. Kafamda meslek seçimi ve üniversite seçimi gibi şeyleri planlamıştım ancak detayları planlamamda destek olmuştu. Kitabı şimdi de üniversiteye giden bir genç gözüyle okudum ve o anda fark etmediğim başka anlamlar gözüme çarptı. Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmayı çok isterim. “Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?” [1] Kitabın ilk sayfalarından itibaren sık sık hayallere daldım. Kendimi sorguladım. Şu anki konumumu, hayattaki duruşumu sorguladım. Başka insanların kriterlerine göre yaşamak imkânsız. Herkesi aynı anda memnun etmek mümkün değil.   İnsanlar sürekli yorum yaparlar. Sizin kişiliğiniz hakkında, duruşunuz hakkında, başarınız h...

CRUISE MACERASI

    Şu aralar oldukça heyecanlı bir olay yaşıyorum. Annemle bir uluslararası sağlık hukuku kongresinde geldik. Peki neredeyiz şimdi? Tam olarak denizin ortasındayız. Ege denizinde. 4 Ekim Çarşamba akşamı Ankara'dan otobüsle İstanbul'a geldik. Galataport'ta biraz vakit geçirdik. Kahvaltı, gezme dolaşma, kahve içme, sohbet, biraz da ödevlerimi yapma ve ders çalışmayla geçti sabahım. Öğlen 12.00 gibi pasaport kontrollerinden geçip gemiye bindik. Cruise'a. 10 günlük bir turdayım şimdi. Denizde seyir günlerinde kongreye katılıyorum ve geminin içinde annem ve annemin arkadaşlarıyla sohbet edip geziyorum. Geminin içinde tahmin bile edemeyeceğiniz her şey var. Havuzlar, yemek yerleri, barlar, devasa bir tiyatro salonu (kongre sunumları da burada yapılıyor), bowling salonu, spor merkezleri, spa, çocuklar için oyun yerleri, sinema salonu, alışveriş yerleri hatta casino bile var! Ancak en önemli şey yok: İletişim. DÜNYA İLE BAĞLANTIMIZ KESİLDİ "Nasıl yani?" ded...

EHLİYET SINAVIM

    Lise hayatınız bitince ve on sekiz yaşınızı doldurunca gerçekten çok heyecanlı bir sürece atılıyorsunuz. Aşağı yukarı aynı zamanlarda üniversite sınavı, mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve araba kullanmaya başlama serüveni oluyor. Heyecanlı bir yaz tatili sizleri bekliyor. Haziran ayının sonu gibi liseden mezun olduk ve hayatımızın belirlendiği üniversite sınavından kurtulduk. Temmuzun başlarında da ehliyet kursuna başladım. Kursa başlama hikayem de hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleşti. Ehliyetimi yaz tatilinde almaya kararlıydım açıkçası. Havalar bozmadan araba kullanmaya alışmak istiyordum çünkü. Ayrıca okul zamanı sürücü kursuna gitmek istemiyordum. Hazır bolca vakit varken rahat rahat kursa gidip kullanmayı öğrenmek istiyordum. Bir gün annemle sürücü kursu aramak için oturduğumuz yere yakın olan kursları gezip bilgi aldık. Bir kursta tam bilgi alırken "Dersimiz beş dakika içinde başlayacak. İsterseniz şimdi kaydolun ya da önümüzdeki ay başlayın dediler." Böyl...